Arabanın Torpidosuna Sokarım!!!!!

Arabanın Torpidosuna Sokarım!!!!!
Murat Özarı: - Eğer var ya bak sana Fikret Engin sana bişey söyliyim, bak bi dakka ya, bi dakka sana bişey söyliyim, o Teoman, sen şimdi burdasın ya, sen benim arkadaşımsın, Fikret Engin, ben senin için ölüme giderim. Fikret Engin: - Eyvallah, ben de giderim abi, tamam. Murat Özarı: - Sen benim kader arkadaşımsın. Teoman Bey, sana benim yanımda öyle vuracak var ya, O Teoman'ı var ya, arabanın torpidosuna sokarım!!!

31 Ağustos 2010 Salı

Gittin Mi-lan?


Transferi yılan hikayesine dönen, Beşiktaşlısını fenerlisini birbirine düşüren Robinho, Milan ile 4 yıllık sözleşmeye imza attı. Kendi açımdan konuşuyorum, yıllardır antipati duyduğum bu arkadaşın Beşiktaş'ta oynamayacak olmasına üzülmedim. Hatta Quaresma'nın havasını söndüreceği ve ikinci plana iteceği için sakıncalı bile buluyordum, hayırlı oldu. Kedi, ciğer, mundar ilişkisi değil bu kesinlikle. Milan takımının yaş ortalaması bir anda 32'den 30'a düştü böylelikle son 2 transferle. Gençleştiler diyebilir miyiz?

27 Ağustos 2010 Cuma

Döküldük...

Fenerbahçe PAOK'a madara oldu, Galatasaray Ukrayna'dan çok dramatik bir biçimde galibiyet çıkaramadı, Trabzon Liverpool'u salladı salladı yıkamadı. Beşiktaş Türkiye'nin şerefinin en azından 4'te 1'ini kurtararak Avrupa Ligi'nde devam etmeye hak kazanan tek takımımız oldu. Gerçi rakibimiz diğerlerine göre çok daha zayıf ve kapasitesi sınırlıydı ama, biz Beşiktaş taraftarı, avrupa kupalarında diğerleri sevinirken hüsran yaşamaya o kadar çok alışmışız ki...Helsinki'yi yendik diye gurur bile duydum lan.
Quaresma'nın golü süper.25 metreden tam çatala vurdu. Deivid'in Chelsea'ye attığı golü hatırladım bi an. Golden sonra ayağını topa sokmayan takım, rakibin gerek cenabetliği, gerek beceriksizliği sayesinde maçı önde götürdü. Bobo'nun insan üstü gayretiyle Guti'nin önüne yuvarlığı topla galibiyeti de garantileyince Helsinki de iyice saldı. Sefa pezevengi tadında devam eden maç Necip'in ve Holosko'nun golleriyle 4-0 bitti.
Fenerbahçe ise karşılaşmanın ilk yarısında Stoch ve Niang'ın kişisel çabalarıyla hazırlanan pozisyonlarda son vuruşlarda etkisiz kalınca soyunma odasına tedirgin gitti. Emre'yle golü bulduktan sonra daha da rahatlaması, paniğe kapılan rakibin üzerine daha fazla giderek tur skorunu kendine çevirmesi gerekirken, anlaşılmaz bir biçimde eller ayaklar birbirine dolanıp kalınca normal süre 1-0'a kitlendi. Alex'le gollük şutlar bulan ama kaleyi göremeyen fener, Bilica'nın sahada ibnelik peşinde koşmaktan başka bir boka yaramadığı farkedene kadar daha çok hüsranlar yaşayacak, bu belli. Dün degajdan gelen topta rakibine kafayla asist yapma imkanı veren bu puşt, Selçuk ile birlikte 5. haftada Beşiktaş'ın en büyük kozu.

4. dakikada gelen golle futbolcusundan tribününe 1976 ruhuna bürünen Trabzonspor, gereken baskıyı kuramayıp oyunu rakip sahaya yıkamayınca, Liverpool tecrübesi kendini her geçen dakika belli ederek "bu maç böyle bitmez hacı" dedirtti. Diğer izleyenler ne düşündü bilemiyorum, ama ben Trabzonspor'un ikinci yarı 1-0'ı koruyamayacağını daha 35. dakikada aymıştım. Nitekim maçın ikinci yarısında topa çok daha fazla sahip olan Liverpool maçı bir ara Trabzonspor cezasahası önünde oynamaya başlayarak atacağı gollerin sinyalini verdi. Ama tempoyu çok yükseltti ve doğal olarak yorulmaya, nefesten düşmeye başladı. Tam bu anda Trabzonspor'un ikinci golü geldi. Kendi kalesine. Kısmetsizlik mi dersin, olacağı vardı mı, bilemiyorum.O dakikadan sonra maçın kalan kısmı teferruat oldu. Beraberlikten sonra can havliyle saldırırken kalesini kapatamayan Anadolu kaplanlarımız Liverpool eşleşmesinden puan çıkaramadan elendi. Fakat mücadeleleri alkışa değerdi.

Galatasaray Belgrad deplasmanına da 2-2 gitmişti. Rakibi Sırbistan'da beşleyip dönünce, taraftar berbat gidişata rağmen "acaba mı lan!!" dedi. Fakat geniş özette izlediğim kadarıyla, Galatasaray sahada kazanmak için herhangi bir çabada bulunmadı. "11 kişi çimlerde gezinelim de belki götümüze başımıza çarpıp kaleye girer" gibisinden dolanıyordu bir zamanın avrupa fatihi. Kewell ile Baros'u çıkardığın zaman Galatasaray'ın Türkiye Ligi'nde ilk 10'a girmekte zorlanacağını söylemişti şimdi adını hatırlayamadığım bir spor yazarı. "Hakkaten doğru lan!" dedim kendi kendime. Mustafa Sarp, Barış Özbek, Ayhan Akman, Serdar Özkan gibi ayağı keresteden hallice, ciğerleriyle futbol oynayan beyin eksiği olan adamların önüne Baros gibi müthiş bir forvet de koysan hiçbir halta yaramaz dün de görüldüğü üzere. Çüpe atılan koskoca bir 90 dakikanın ardından güzel Allah'ım "al sana bi şans daha, al da hayrını gör" deyince, Lyiv'li oyuncunun ayağı kaydı, Arda'nın lokum pası Aydın'ın ayağına oturdu. Fakat galatasaray ve özellikle Hakan Balta avrupa kupalarına veda etmeyi o kadar istiyordu ki, bu isteğin önüne kimse geçemedi.

Sonuç olarak tek takımla Şampiyonlar Ligi'ndeyiz, tek takımla da Avrupa Ligi'nde. Avrupa Ligi'ne en az 3 kez katılmış takımlar içerisinde gruptan çıkamayan tek takım olarak bir rekoru daha tersten kıran Beşiktaş, ilk kez Şampiyonlar Ligi oynayacak olan ve ısrarla gruba Real Madrid'i isteyecek kadar beynine kan gitmeyen Bursaspor. Yüca rabbim Türklerin yardımcısı olsun.

Monakoduk!!!


Cenabet ellerimle tam nasıl koyduk diyordum ki, Massimo Busacca penaltıyı çaldı. Ama olsun, İnter'e koyucaz, bırakmayız.

Edit: Bırakmadık!!! Süper Kupa Şampiyonu Atletico Madrid!!!!

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Hem ağladı, hem gitti...


Dünya Kupası'nın bitiminden şu güne kadar İspanyol medyası hergün onu ya Barcelona'ya, ya Real Madrid'e transfer etti. Resmen beyni çitilendi Mesut'un. Werder Bremen gücü yettiğince savunabildi kendisini. İlk başlarda Mesut da "Bremen benim yuvam, gitmeyi düşünmüyorum, en azından şimdilik" diyordu. Fakat sonradan, topu kulübüne atmaya başlamalar, neden olmasınlar gelmeye başlayınca Mesut'tan, Madrid'in eli güçlendi ve bonservis bedeli olarak 25 milyon euronun konuşulduğu transfer, nihayet 15 milyon euro karşılığı Madrid tarafından sonuçlandırıldı. Mesut'un yıllık kazancı da 5 milyon euro. Yılda 10 trilyon kazanan başka türk futbolcu yok benim bildiğim kadarıyla. Gerçi Mesut da Türk değil ya, Alman. Mourinho'nun elinde nasıl bir futbol kimliği kazanacak, hep berebar göreceğiz. Fakat yeşil-turuncu Werder forması kadar başka hiçbir forma yakışmaz bu adama, iddia ediyorum.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

MEDİKAL FARK...



Fenerbahçe, hemen hemen tam kadro çıktığı Antalya maçında hazır gibi gözüktü.Ama bu maç kimseyi aldatmasın.Antalya bünyesindeki en önemli oyuncuları satarak başlamış sezona, Mehmet Özdilek bu takımla çok uğraşır bu sezon.Fenerbahçe'ye dönecek olursak, bir Semih gerçeği vardı yine sahada.Aykut hoca hatasından dönmüş ve sakallı Gökhan'ı kulübeye çekmiş(arkadaşım o sakallar işe yarasaydı eğer, Guiza gol kralı olurdu zaten).Ama Semih ile ilgili çok iyi bir tesbitim var benim.Semih devamlı bir oyuncu değil ve hiçbir zamanda olmayacak.Üst üste, devamlı oynayabilecek bir oyuncu değil Semih.Çünkü yedek kulübesine alışmış o.Yerini yadırgıyor.Semih'i 6-7 maçta bir sahaya sür, 2 gol atar affetmez.Biz onu böyle seviyoruz be...
Antalya maçı Fenerbahçe için kesinlikle ölçü olamaz.Önünde çok önemli iki maçı var Fenerbahçe'nin.Ben o maçları ölçü alacağım.Takım bu iki maçtan kayıpspz çıkarsa eğer, Aykut hocanın takım üzerindeki otoriteside belli eder kendini.Fenarbahçe hakkında çok soru işaretleri var kafalarda.Zamanla bu soruların hepsi cevaplarını bulacak ama biraz iyimser olmak lazım.Kötüyü eleştirmek kolaydır.
Sonunda Niang trasferini gerçekleştirdi Sarı Kanaryalar.Ama geç oldu kanımca.Bu adam Fenerbahçe'nin sezon başı hazırlık kampına katılmalıydı ve hatta bu transferin geçen sene bitmesi gerekirdi.Guiza ile yolların ayrılacağı bu sezonun başında belli olmadı ki.Geç oldu ama güç olmasın diyelim bakalım.Fenerbahçe'ye yararlı olacağını düşünüyorom ben.Agrasif,yırtıcı,dikine oynayan,defansı zorlayan bir sitili var incelediğim kadarıyla.

Volkan

Gökhan Gönül Bilica Lugano A.Santos


Emre Cristian

Dia Alex Stoch


Niang


Fenarbahçe'nin yapılan transferlerle ideal kadrosu bu diyebilirmiyiz? Tabiiki diyemeyiz.Çünkü burada 8 tane yabancı var.Burada iki yabancının yedeğe çekilmesi gerekir.Bakalım kimler olacak.Formda bir Mehmet Topuz'un bu takımda her zaman yeri olmalıdır.

15 Ağustos 2010 Pazar

2010-2011 SUPERTOTO SEZONU


Arkadaşlar yeni sezon tüm takımlarımıza hayırlı olsun. Bizde sevdiğimiz abilerimizle sezonu iyi açtık. Sevgilii Onur kimse bana hikaye anlatmasın... asıl şimdi onlar düşünsün:)

Tencere-Kapak


Futbol tarihinin en antipatik 10 topçusu arasına girebilecek iblislikteki genç yetenek Mario Balotelli, yağı bol bulunca kıçına sürmeye bayılan Arap sahipleri sebebiyle antipatide kendisiyle yarışabilecek duruma gelen Manchester City'nin malı artık. Yıllık 3.5 milyon euro'yu cebine koyan Balotelli'nin İngilizlere, pardon, Araplara maliyeti ise sadece ve sadece 28 milyon eurocuk. Götlerinde patlamasını temenni eder, başarılar dilemem.

Not: Allahım yarabbim, şekle şemale bak ibnedeki.geberesin e mi.

Niang


Sonunda oldu. Fener'in yıllardır aradığı tek forvet işte geldi. Alex'i yedek kalmaktan kurtarır, Semih'i de Kadıköy'ün alttan ısıtmalı yedek kulübesi koltuklarına iyice gömer. Guiza ve keman kaşlarına da elveda deriz böylece. 271 maç, 109 gol. Sürekli 2.5 altı biten Fransa Ligi'ne göre kötü istatistik değil, hele ki Marsilya haricinde oynadığı takımlarla kümede kalma savaşı verdiğini de hesaba katarsak.

Şükür!!!


Topa vurulan yerde dağılıp parça parça olan rezalet bir zemin, leş gibi bir sıcak, ilk kez birinci lig görmüş ve kendini kanıtlama çabasında bir takım, Türbülent gazından iyiden iyiye sebeplenmiş Buca'lı topçular... Asist Guti, gol Bobo. Allah bereket versin. Fazlasında gözü olan taş olur.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

BURSASPOR 0:3 TRABZONSPOR

2010 TFF Süper Kupa mücadelesinde iki Anadolu kulübünün yer alması Türk futbol tarihinde bir ilk olması yönünden önemliydi. Bu tarafından bakarsak eğer tarihi bir karşılaşma izledi futbolseverler.
Maçı izlemeye gelen taraftarlar içinse yoğunluğun Trabzonspor'da fakat organize tribün üstünlüğünün Bursaspor'da olduğunu belirtmemiz gerekir. Bursaspor seyircisi gerçekten çok başka.
Maça gelirsek eğer başlangıçta Ertuğrul Sağlam'ın 4/2/3/1'ine karşılık Şenol Güneş'in 4/3/3 dizilişini gözlemledik. Bursaspor'da defansın önünde ki Krita-Ergiç ikilisi Karadeniz ekibinin pas oyununu bozmak için elinden geleni yaptı ancak Selçuk/Ceyhun/Colman üçlüsü sayıca orta sahadaki üstünlüklerini hem fizik hem de oyun anlamında yansıtınca Bursaspor oyunun kontrolünü ilk yarı boyunca ele alamadı. Krita/Ergiç ikilisine kanatlardan ve Batalla'dan yardım gelmeyince Bursaspor kendi yarı sahasına sıkışıp kaldı. Kaptıkları toplarıda uzun çıkmak zorunda kaldılar. Son şampiyonun presini ayağa kısa toplarla kolayca geçen Bordo Mavililerde Alanzinho da dilediği boşlukları buldu ve etkili oldu. Ancak Alanzinho da geçen seneden gördüğümüz final pası sendromunun hala sürdüğüne tanık olduk. Trabzonspor ilk yarıda orta sahada yaptığı iyi işleri Bursaspor ceza sahası çevresine taşıyamadı. Buna Alanzinho ve Burak'ın Teofilo'ya çok uzak oynamaları sebep oldu ve maçın ilk yarısı 0-0 sonuçlandı.
İkinci yarıya Krita-Bekir Ozan değişikliği ile başlayan Ertuğrul Hoca bence sisteminden taviz vermeyerek ikinci yarının da tümüyle Trabzonspor hakimiyetinde geçmesine neden oldu. Kanatlarından yardım alamayan Bursa orta sahası ikinci yarının hemen başı hariç kontrolü tüm maç ele alamadı. Kanımca etkisiz oynayan Ozan/Volkan/Batalla üçlüsünde birini çıkartıp orta sahaya destek olacak bir oyuncu sahaya sürseydi maç böyle kopmayabilirdi. Teofilo gol bölgelerinde olmasa da orta sahanın oynadığı pas oyununa Bursa yarı sahasına kadar gelerek eşlik etti ve takımın 25-30 metrede oynamasına ve oyunu Bursa yarı alanında tutmasında yardımcı oldu. Ancak gol bölgelerinde yalnız kaldığı için etkili olamadı ve fizikli Bursa stoplerleriyle girdiği ikili mücadeleleri kaybetti. Ceyhun'un şutunda Ivankov'un sektirdiği top şampiyona pahalıya mal oldu ve kendine güveni geri gelen Teofilo'yla Karadeniz temsilcisi 2 gol daha bulup maçın sonunu çok kolay getirdi.
Burada Teofilo'ya bir pragraf açmak lazım. Bu oyuncu özellikleri itibariyle tek santrofor oynayamaz diye düşünüyorum. Ancak özellikle iç saha maçlarında ve takımın oyunu karşı alana yıktığı maçlarda Karadeniz temsilcisine mutlaka katkı sağlayacaktır. Teofilo, Umut ve Gökhan Ünal'da olmayan fırsatçılık ve tek vuruş becerilerine sahip. Öte yandan fizik anlamda, zayıf ve patlayıcılıktan yoksun olmasına rağmen orta sahaya kadar gelip pas oyununa katkıda bulunabilmesi ve atağın yönünü değiştirebilme özellikleri onu farklı kılıyor. Formunu bulursa ligimizde çok kolay gol atacağı kanaatindeyim.
Sonuçta toparlarsak eğer Bursaspor'un kadro istikrarını korumasına rağmen herkesin normal olarak belirttiği üzere bende bu kadronun şampiyon olduğu sezondan daha iyi futbol oynama ihtimalinin olmadığını düşünüyorum. Zaten süper kupa finalinde üstüne bişey koymadıklarını da gözlemledik. Yapılan transferler katkı sağlarsa yeni sezonda yine iyi bir Ertuğrul Sağlam takımı izleyeceğiz hiç şüphesiz ancak bu sezon işler kendileri için çok daha zor olacak. Trabzonspor'a gelince Şenol Güneş'in elinde en son geldiği dönemki kadrodan daha yetenekli bir kadro olduğu kesin. Kendi klasiği olan kısa tek pasa dayalı oyunu takımına geçen seneden beri yükselen bir ivme ile adapte etmeye çalışıyor ve elinde bu anlayışı sahada icra edebilecek yetenekler çokca var . Bu maç bize gösterdi ki; Trabzonspor iyi hazırlanmış ve Şenol Güneş'in takımı her zaman olduğu gibi bu ligin en iyi futbolunu oynayan ekip olacak. Bakalım geçen sezonların aksine bu kez sonuç alabilecekler mi zaman bize gösterecek...

6 Ağustos 2010 Cuma

Kendisi direkten döndü, şutu gol oldu....

Holosko Beşiktaş'ın içerisinde bulunduğu yabancı enflasyonu sırasında gözden çıkarılanlar içerisindeydi. Çok değil, 2 buçuk sene önce Beşiktaş'a transfer olduğunda ligin en gözde yabancılarından olan Holosko, ilk 11 istikrarını yakalayamayışının üzerine, geçen sezonki uzun süreli sakatlığı ve sonrasındaki ürkekliğin getirdiği formsuzluğun da eklenmesiyle Bursaspor'a Sercan için takas olarak önerilecek yabancılar arasında buldu kendini. Sercan gibi bir ibnatorun Beşiktaş forması giyebilme ihtimalinin yanında, Holosko gibi daha transfer olmadan formayı öpen, yedek kaldığında gıkını çıkarmayıp forma verildiğinde elinden gelenin en iyisini yapan, sezon sonu şampiyonluk yaşayamadı diye düğününü erteleyen, mali konularda sorun çıkarmayan ender yabancılardan olan bir futbolcunun, Sercan gibi karaktersiz bir yavşak karşılığında artı başka bir futbolcu ve para vererek Bursa'ya gönderilmesi ihtimali beni çok üzüyordu. Dün akşam oynanan Plizen karşılaşmasının 3 saat öncesine kadar Schuster de Bursaspordan takas için gelecek yanıtı bekliyordu kadroyu kurmak için. Yanıt olumlu olursa Holosko apar topar gidecek, Sercan İstanbul'a çağrılacaktı. Fakat Bursaspor cephesinden takasa yanıt gelmedi ve Holosko 11'de kendine yer buldu. Bundan sonra Holosko Bursaspor'a transfer olursa Şampiyonlar Ligi'nde oynayamayacak statü gereğince. Bu da Bursasporun takasta onu isteme ihtimalini zayıflatıyor. Derin bir oh çektim. Hem Sercan ibnesinden kurtulduğumuz için, hem de Beşiktaş'ın evladı Holosko'ya bir şans daha verilme ihtimali yükseldiği için.

Türkiye yabancıya cennet....



Dün akşam arkadaşlarımla birlikte yeni açık üst katta Beşiktaş'ı izledim Plizen'e karşı. Tribünler tıklım tıklım, herkesin coşkusu üst seviyedeydi. Fener'in başına gelenle birlikte bi miktar tırsmış olmakla beraber, fark bekleyenlerin sayısı azımsanacak gibi değildi. Maç başladı, Plizen ilk maçta olduğu gibi Beşiktaş'tan daha organize bir oyun ortaya koyarak rakibine uzun toplarla oynama haricinde bir şans bırakmadı. Dakikalar 25'i bulduğunda maçın başındaki şevkimiz yerine öflere pöflere bırakmıştı bile. Rakibin üzerine gidemiyor, onları alanlarına sıkıştıramıyor, şutlarla bunaltamıyorduk. 7 numaralı oyuncumuzdan spektaküler hareketler de izleyemiyorduk, her çalım denemesinde ya topun, ya da rakibin üzerine basıp top kaybı yaşatıyordu bize. Ama kaybettikten sonraki hırsı, mücadelesi ile tribünlerden tonla alkış alıyor, o dakikaya kadar top kaybı bile yapmamış Necip'ten 10 top kaybı fazlasıyla oynamasına rağmen. Neyse ki ilk yarım saatin sonunda, presle topu kazanan Bobo kaleye ilerlerken indirilince rakip 1 kişi eksildi ve maç bir anda tada geldi. Bizim için tabi!! En nihayetinde dünya yıldızımız kendine has bir şekilde ayağının dışıyla kontrol etti, sürdü, cezasahasına girdikten sonra vurdu ve kıyamet koptu. Sanmayın ki ben kıyameti koparanların dışında tutuyorum kendimi. Sevinçten sarhoş olduk, sanki sayısalı tutturduk a.k. Adam bir de tribünün önüne gelip formayı öpmesin mi? Tamam işte ya, bittik. O dakikadan sonra esiriyiz Quaresma'nın. Uzun top atılıyor, kontrol edemiyor, açılan top taca çıkıyor. Elini kaldırıyor arkadaşından özür dilemek için. Hurrrraaa, alkış kıyamet.. Delgado'nun kendisine pas denemesini Plizen savunması konrnerle kesiyor, "tebrikler, güzel pastı" gibisinden bir jest yapıyor eliyle adam, hurrrra millet kendini kesiyor tribünde, "ohaa oluuum, arkadaşını ne kadar seviyor lan bu herif hemen tebrik etti, auauhauehuheuhe".....Bir de Delgado'ya asist yapıyor ardından adam. Yemin ederim, fırsat verilse alıp evinde ağırlayacak, tüm maaşını eline sayacak binlerce adamız tribünlerde. Topu kontrol ediyor alkış, şut atıyor alkış, pas veriyor alkış, gülüyor alkış, kendine kızıyor alkış. Adam peygamber sıfatında şu an. Quaresma eğer biraz beyin sahibiyse, 2-3 sezon adamakıllı oynar, kupalar kazandırır, Türkiye'deyken kazandığı paralar bu dünyadaki hayatına, aldığı hayır duaları da ahiret hayatına sonuna kadar yeter. Böylesini bulamazsın olum Q7. Sen bizi sevindir, gerisine karışma. Dün akşam o ünlü "tırıvırı" vuruşunla topu ağlara gönderdiğinde bir an için bizim evi senin üzerine yapmayı düşündüm. Anla artık durumu.

TRABZONSPOR'UN MUHTEMEL RAKİPLERİ



Uefa Avrupa Ligi play off turunda 2. torbada bulunan kuzey temsilcimiz Trabzonspor muhtemel rakipleri belli oldu; Liverpool, Celtic, B.Dortmund, S.Bükreş, L. Sofya... Liverpool'u seyretmedim ancak Roy Hudgson'la havaya girmişlerdir umutsuz bir kura olur bizim için. Celtic'i Lyon ile Emirates kupasında oynadıkları maçı seyretmiştim, zorlayabiliriz ama malesef sevinen taraf yine biz olamayız diye düşünüyorum. Dortmund ve Bükreş kuraları içinse, iç sahada kafa kafaya oynarız kim günündeyse turlar dişimize göre rakipler tahminimce. L.Sofya'ya elenmek ise tam bir hayal kırıklığı olur. Gönlüm L.Sofya olmadı Dortmund'dan yana. Bakalım görelim kısmet neymiş.... Ama bu takımı Avrupa'da ikinci torbalara düşmesine neden olan Ziya Doğan,Lazaroni gibi hocalar ve onları getiren yönetimler utansın ne diyim....

5 Ağustos 2010 Perşembe

2010 TFF SÜPER KUPA MÜCADELESİ


Arkadaşlar, Türk futbol tarihinin ilklerinden biri olacak bu zorlu mücadeleyi ben ve asistan koçum tahta kol Emrah'la yerinde gözlemleyeceğiz. Maç yazımı ve maçtan enstantaneleri sizinle bu blog aracılığıyla paylaşacağım.



EŞŞEKLER ADAM OLUR BU FENER ADAM OLMAZ!

Bu başlığı belki bazı arkadaşlarımız hatırlamışlardır.12 ekim 1992 de fotomaç gazetesinin başlığıydı.Rakip Fenerbahçe nin belalısı Aydınspor idi.
Şimdi gelelim dün akşam ki maça; öncelikle şunu belirterek başlamak istiyorum, İsviçre takımına kesinlikle galibiyet gerekiyor turu geçebilmesi için.Adamlar çıkıyorlar oynuyorlar ve galip geliyorlar.Şunu demeye çalışıyorum, Fenerbahçe deplasmanda turu geçmek için galip gelmesi gereken bir maçı kesinlikle alamaz, 100 defa oynasın alamaz; çünkü rakip seni engeller.youngboys'un öyle bir sorunu olmadı dün gece.Rakip geldikçe Fenerbahçe sineye çekti, daha çok hırslanması gerekirken.
Türk futbolunun en büyük ayıbı dün gece Fenerbahçe'ye çelmesini taktı.Ben hiçbir sene başında Türk takımlarının lige iyi hazırlandıklarını görmedim.Kafi derecede tatilinizi yapıyosunuz arkadaşlar.Bu nedir biliyomusunuz arkadaşlar; çok para kazanıp profesyonel olamamaktır.Her maçta kırmızı kart görmekte bunların getirisidir.Aykut hoca basın toplantısında diyorki'kırmızı kartlar rastlantı'.Böyle rastlantı olmaz Aykut hoca.Takımı hazırlayamıyosun.Kırmızı kartlar sertlikten,mücadeleden, hırstan olur o zaman anlarım.Bu kırmızı kartlar tamamen ukalalıktan ve lige hazır olamamaktan kaynaklanıyor.Bunları görmek içinde futbol adamı olmak gerekmez.
16 mayıs 2010 tarihinde tıklım tıklım tribünler önünde şampiyonluğu kaçırıyorsun, 3 ay sonra yine Kadıköy'de yine tıklım tıklım tribünler önünde turu kaybediyorsun.Turu geçememek elbette futbolun içinde olacaktır ama sen kendi sahanda youngboys denen takıma nasıl gol atamadan elenirsin.

Bu İşte Bir Yanlışlık Yok Mu?


Dün akşam sonuçlanan Fenerbahçe-Youngboys Şampiyonlar Ligi 3. Ön Eleme mücadelesinde maçı seyreden her futbolseverin Fenerbahçe'nin fizik durumu ile ilgili hayıflandığı bir gerçek. Takım sporları için konuşacak olursak, müsabakalarda teknik, taktik uygulamadan çok ilk önemsenmesi gereken durumun fizik kalite ve kondüsyon konuları olduğu çok açıktır. Güçlüyseniz taktik ve teknik özelliklerinizi sahaya yansıtıp rakibinize üstünlük kurabilirsiniz. Bunu da 90 dakika yapmanız sizden beklenmez oyunun belli bölümlerinde tempo yapıp rakibe üstünlük kurup, taktik ve teknik özelliklerinizi sahaya yansıtıp sonuç almaya çalışırsınız. Alırsınız alamazsınız ayrı bişey ama bir takımdan saha kenarında antrenörü bunu bekler. Bunun için takımlar antrene edilir.
Avrupa kupalarında Fenerbahçe'nin Young Boys, Beşiktaş'ın V.Plezen ve Galatasaray'ın OFK Belgrad mücadelelerini şöyle bir göz önüne getirdiğimizde 3 takımımızın toplamda oynadığı 4 maç 360 dk. süreçte bu üç takımımızın rakiplerine karşı baskı kurduğu oyunu karşı sahaya yıktığı dakikalar malesef yok denecek kadar az. Rakiplerin kalitesinin teknik ve taktik anlayışının bizden iyi olduğunu asla düşünemeyiz. Ancak Young Boys maçlarının sonucunda ortaya çıkan fizik kondüsyon farkı bizim takımlarımızın sezon planlamalarında çok büyük yanlışlar yaptıklarını ortaya çıkarıyor. Ben bu yazıda konuya Fenerbahçe özelinden bakmak istiyorum. Bugün ve yarın Beşiktaş ve Galatasaray'ın alacağı olası kötü sonuçlarda benim için asla süpriz değildir.
Bu maçların takvimi 6 ay öncesinden UEFA tarafından açıklanıyor. Fenerbahçe ile Young Boys takımlarının fizik durumlarını karşılaştırırsak; bu hafta İsviçre liginde 2. hafta maçları oynandı Fenerbahçe ilk lig maçını 15 ağustos ta yapacak Young Boys bu sezonu 10 Haziranda açmış, ilk hazırlık maçını 15 Haziranda Tre Penn takımıyla oynamış. Fenerbahçe ise 1,5 aylık tatilin sonucunda 28 Haziranda sezon açmış. Profesyonellik vb. olguların iki takım oyuncuları için de eşit olduğunu varsayarak -kampa fazla kilolarla gelmek gibi- unsurları hiç hesaba katmadan kaba bir hesapla düşünürsek eğer Fenerbahçe şu anki Young Boys takımının fizik seviyesine en erken Ağustosun son haftasında gelebilir.
Şimdi bu noktada bugün basında çokça yer bulan eleştirilerde bakılması gereken yerin Aykut Kocaman'ın kadro tercihleri, Semih'in oyuna geç girmesi, iki maçta da 10 kişi kalmak, yönetimin santrafor transferi yada taktik diziliş gibi unsurlar olmadığı çok açıktır. Young Boys Fenerbahçeyi fizik kalitesiyle adeta sürklase etmiş, ayağa kısa tek paslarla da toplamda 180 dk. boyunca Fenerbahçe takımıyla top diye oynamıştır. İki takım arasında kadro kalitesi dağlar kadar farkla Fenerbahçe lehineyken Avrupa'nın 1 no'lu kupasına daha ilk eleme turunda yanlış sezon planlamaları sonucu veda edilmiştir.
Kimse kimseye hikaye anlatmasın Fenerbahçe sezonu geç açmıştır. Hem de bile bile lades diyerek. Avrupa Kupası rakibiniz sizden 18 gün önce sezon açıyorsa, Trabzonspor ve Bursaspor ilk resmi maçlarını 7 Ağustosta oynayacakken sizle aynı tarihte sezon açıyorsa, bu işte bir yanlışlık yok mu?



1 Ağustos 2010 Pazar

Adam atıyor hacı...


Real Madrid'in efsanesi Raul, Schalke'ye transfer olduktan sonra da durmadı. Çıktığı ilk maçta Liga-Total Cup Turnuvası'nda Bayern'e 2 tane yapıştıran Raul abimiz, bu sezon La Liga'nın gol kralı olacak diyorum.