Arabanın Torpidosuna Sokarım!!!!!

Arabanın Torpidosuna Sokarım!!!!!
Murat Özarı: - Eğer var ya bak sana Fikret Engin sana bişey söyliyim, bak bi dakka ya, bi dakka sana bişey söyliyim, o Teoman, sen şimdi burdasın ya, sen benim arkadaşımsın, Fikret Engin, ben senin için ölüme giderim. Fikret Engin: - Eyvallah, ben de giderim abi, tamam. Murat Özarı: - Sen benim kader arkadaşımsın. Teoman Bey, sana benim yanımda öyle vuracak var ya, O Teoman'ı var ya, arabanın torpidosuna sokarım!!!

28 Şubat 2011 Pazartesi

Nuri Kaptan


Bundesliga'nın düğümünü çözen karşılaşma bu Cumartesi Allianz Arena'da oynandı. Rakibine 13 puan fark atmış olan Borussia Dortmund, 20 yıldır kazaanamadığı Münih deplasmanında rakibini bu kez mağlup ederek şampiyonluğa bir adım daha yaklaşmak, Bayern Münih ise kendi evinden galibiyet çıkarıp umudunu kalan haftalara taşımak istiyordu. İki tarafın yetkililerinin verdiği demeçlerle hayli gerilen bir ortamda oynanan mücadele, tempo, pozisyon zenginliği ve heyecanı bu sezonki Bundesliga karşılaşmaları içerisinde ilk 5'e girebilecek kadar kaliteliydi. Borussia Dortmund 3-1'lik skorla Allianz Arena'dan istediğini alıp çıkarken, sahada göğsümüzü kabartan bir Türk de vardı. Dortmund kalecisi ve kaptanı Weidenfeller'in sakatlığı sonrası pazubandı koluna geçiren Nuri Şahin harika bir oyun oynayıp en az oyunu kadar güzel de bir gol atarak, 2 asist yapan Mario Götze ile birlikte maçın yıldızı oldu. Kaydettiği golün sevincini hocası Jürgen Klopp'un kucağında yaşayan Nuri, bu sezon ligde 6., toplamda 8. golünü kaydederek Barrios ve Kagawa'dan sonra takımının en golcü ismi oldu aynı zamanda. Hocası Jürgen Klopp'un hakkında "Eğer Nuri gibi bir futbolcuyu yedekte oturtabiliyorlarsa Türkiye'nin kadrosunda harika oyuncular yer alıyor olmalı. Kendi kanıtlaması için daha ne yapması gerekiyor anlamadım" diyerek Hiddink'e ayar verdiği 23 yaşındaki Türk yıldız bu sezon sonu Dortmund'la yaşayacağı şampiyonlukla birlikte yurtdışında oynamış en başarılı futbolcumuz ünvanını da alacak. Dortmund'la Şampiyonlar Ligi'ni de kaldırsa milli takımda Emre Belözoğlu'nun (milli formayı bırakmadığı sürece) yedeği olmaktan öteye gidemeyecek olan Nuri'ye Allah'tan sabır diliyorum.

Emeğe Saygı


Dün oynanan İtalya Ligi mücadelesinde Udinese Palermo deplasmanına Şampiyonlar Ligi iddiasını sürdürebilmek için çıktı. Karşılaşma sonunda ortaya çıkan skor sezonun en büyük sürprizlerinden biri olarak tarihe geçti. Henüz 28. dakikada Di Natale ve Alexis Sanchez (2) ile 3-0 öne geçen Udinese, 40'da Palermo'lu Bacinovic de atılınca devre bitmeden yine aynı futbolcularla 5-0'ı buldu. Goller ikinci yarı nın ile gelmeye devam etti. Önce Alexis Sanchez farkı 6'ya çıkardı,  Darmian'ı kırmızı kart görüp yaptrdığı penaltıyı da gole çeviren Di Natale ile perde kapandı. Henüz 60. dakikada 7-0'ı bulan Udinese 9 kişi kalan rakibini daha fazla üzmek istemedi. Hollanda Ligi'nde oynansa 13-0 bitebilecek bu mücadeleyi siyah-beyazlılar son yarım saatte top dolaştırarak ve rakibin ceza sahasına yaklaşmayarak 7-0 bitirdi. 6. golde Sanchez'in, 7. golde ise Di Natale'nin sadece tribünlerden gelen alkışlara alkışla karşılık vererek sevinci uzatmaması da Udinese'nin sergilediği başka bir güzellikti.

25 Şubat 2011 Cuma

Süper Toto Süper Lig Maç Tahminleri...

Bucaspor - Bursaspor : Zirve mücadelesi yapan Bursaspor'un İzmir temsilcisi karşısında güçlü forvet hattı ile sahadan 3 puan çıkartacağını düşünüyorum. Tahmin:2
Ankaragücü - Gençlerbirliği : Başkent derbisinde karşı karşıya gelecek olan iki ekipten Ankaragücü'nün biraz daha ağır basacağını düşünüyorum.  Tahmin:1
İstanbul Bşb. - Galatasaray : Büyük takımların korkulu rüyası İstanbul Bşb. kendi sahasında Galatasaray'ı ağırlıyor. 90 dakika sonucunda iki ekibin birbirlerine üstünlük sağlayamayacağını düşünüyorum. Tahmin:0
Gaziantepspor - Eskişehirspor : Geçen hafta Bursa'da Bursaspor'u 4-1 ile geçerek flaş bir galibiyete imza atan Gaziantep, Ligin yine dişli ekiplerinden son 10 maçta sadece bir mağlubiyeti bulunan Eskişehirspor'u ağırlıyor. İki takımda birbirlerine benzeyen, etkili futbol ortaya koyuyorlar. Bu karşılaşma da iki ekibin yenişemeyeceği kanısındayım. Tahmin:0
Fenerbahçe - Kasımpaşa : Liderin takipçisi Fernerbahçe, lig sonuncusu Kasımpaşa karşısında fazla zorlanacağını düşünmüyorum. Son iki maçından 6 puan çıkartan Kasımpaşa, Kadıköy'den puan çıkartabilmesi çok zor. Fenerbahçe kazanarak üstüste 7. galibiyetini alacaktır. Tahmin:1
Kardemir Karabük - Konyaspor : Düşme potasında bulunan ve son 7 maçında sadece 2 puan toplayabilen Konyaspor, Emenike'siz Karabük karşısında deplasmanda 1 puan çıkartabileceğini düşünüyorum. Tahmin:0
Sivasspor - Manisaspor : Sivasspor için tehlike çanları çalıyor. Sahada iyi mücadele eden ekip, bir türlü sonuca gidemeyerek düşme potasına demir attı. Manisa ise rahat. Deplasmanlarda daha iyi skorlar çıkarmasını bilen Manisaspor'un ben bu deplasmanda zorlanmasını bekliyorum. Artık her maç Sivasspor için final niteliğinde. Tahmin:1
Trabzonspor - Kayserispor : Bu haftanın en zor karşılaşması Avni Aker stadında oynanacak. Lider'in karşısında dişli Kayserispor olacak. Trabzonspor'un Kayserispor'u, Fenerbahçe kadar rahat geçebileceğini sanmıyorum. Avrupa hesapları yapan Kayserispor liderden 1 puan çalacaktır. Tahmin:0
Antalyaspor - Beşiktaş : Son 10 günü kabus gibi geçiren Beşiktaş, Antalya deplasmanından 3 puan ile dönerek rahatlamak isteyecektir. Son haftaların formsuz iki ekibinin karşılaşmasında ibrenin biraz daha Beşiktaş tarafında düşünüyorum. Tahmin:2

21 Şubat 2011 Pazartesi

Roma'ya Uçak(!) İndi


Ligde son oynadığı 3 maçta toplam 11 gol yiyerek ağır mağlubiyetler alan ve Şampiyonlar Ligi'nde de evinde oynadığı Shaktar Donetsk karşılaşmasında 3 gollü bir yenilgi alarak bir anda yere çakılan Roma'da Claduio Ranieri'nin istifası kabul edildi. Ranieri dana önce eğer istenirse istifa edebileceğini söylemiş fakat bu yönetim kanadından kabul görmemişti.  Fakat 3-0 öndeyken 4-3 kaybedilen Genoa maçı bardağı taşıran damla oldu ve hemen maçtan sonra İtalyan çalıştırıcının sunduğu istifa yürürlüğe kondu. Ranieri'den boşalan koltuğu Roma'nın efsane golcülerinden Vincenzo Montella dolduracak. Roma'nın 2000-2001'de kazandığı son şampiyonlukta büyük pay sahibi olan Aeroplanino (Uçak) lakaplı eski golcü sezon sonuna kadar takımın başında olacak.

Suç...


Son yılların en güzel derbisi dün gece Fi-Yapı İnönü stadında oynandı. Mücadele gücü yüksek, bol pozisyonlu geçen derbi Premier Ligi aratmadı gerçekten. Maça Fenerbahçe iyi başlayıp golü de bulunca oyunu kontrol altında tutmaya çalıştı.Bunu da 30. dakikaya kadar başardı. Daha sonra Beşiktaş kendi saha avantajını taraftar desteğiyle birleştirince, Beşiktaş'ın baskısı her geçen dakika artmaya başladı. Ve sonunda golü de bularak soyunma odasına maçı dengeleyerek gittiler. İkinci yarıya da istekli arzulu başlayan Beşiktaş skor avantajını da eline geçirdi. Buraya kadar herşey normal. Futbolun içinde olan şeyler. Ama bir dönüm noktası vardı ki, Ferrari'nin Lugano'ya yaptığı hareket kesinlikle cezasız kalmaması gereken bir suçtur!!! O dakikadan sonra beraberliği yakalayan Fenerbahçe, hem sayıca rakibine üstünlük kurdu hem de yorgun Beşiktaş karşısında maçı istediği gibi çevirdi. Daha çok puana ihtiyacı olan Fenerbahçe, kaptan Alex önderliğinde sahadan istediğini alarak ayrıldı. Ferrari'nin yaptığı bu hareket aslında camianın ne kadar sıkıtılı bir durumda olduğunu göstermektedir. Beşiktaş için bu sezon sona erdi.Avrupa kupalarına da büyük ihtimalle veda edecek olan Siyah-Beyazlılar Türkiye Kupasına saldıracaktır. Önümüzdeki sezonda Beşiktaş'ın 1 teknik direktör, 1 sol bek, 1 sağ bek ve 1 ota saha takviyesi ile istenilen düzeye geleceğini düşünüyorum. Fenerbahçe'nin ise bu sezon önünün açık olduğunu düşünüyorum. 26. hafta Galatasaray derbisine kadar maçlarının rakiplerine göre biraz daha kolay olduğu kanısındayım. İkili averajda Trabzonspor'a üstünlük kuran Fenerbahçe'nin şu dakika itibariyle şampiyonluk için bir adım önde olduğunu söyleyebilirim...

18 Şubat 2011 Cuma

"Stada gelmeyin, evinize gidin"

Beşiktaş Teknik Direktörü Schuster, Dinamo Kiev mağlubiyetini gölgede bırakmayı başardı. Beşiktaş iyi başladığı karşılaşmada, takım oyunu eksikliği sonucu sahadan 4-1 mağlup ayrıldı. Hafta arasında İbrahim Üzülmez olayı ile sarsılan Beşiktaş'a ikinci darbe de Ukrayna temsilcisinden geldi. Futbolda yenmek de var yenilmek de var.Bunları bir kenara koyacak olursak Schuster'in yaptığı açıklama gerçekten çok seviyesiz. Oraya giden 35 bin seyirci ne Guti için, ne Quaresma için, ne Schuster için, ne de Yıldırım Demirören için gidiyor. Bundan önce de o binler maça gidiyordu, bundan sonra da o binler maça gidecek. Çünkü o seyirci, gönül verdiği renkler için, aşık olduğu takımı için gidiyor maça. Elbette ki takımının kazanmasını isteyecek. Mağlup olunca da tepkisini dile getirecek. Ben bu konuda tamamen Schuster'in hatalı olduğunu düşünüyorum. İbrahim Üzülmez gibi renklere mal olmuş bir futbolcuyu, taraftarın deli İbrahim'ini her ne olursa olsun bu şekilde takımdan silemezsin. Uefa'ya ikinci tur için 3 isimden birini vermen gerekiyordu. Sen tercihini Almeida'dan kullandın. Tamam saygı duyuyoruz. Peki neden bu oyuncuyu ilk 11 de sahaya sürmüyorsun? Geçen sezon Türkiye Ligi'nin en istikrarlı oyuncusu olan Ernst'ten neden istenilen verimi alamıyorsun? Stoper sıkışıklığı olduğu şu zamanda İbrahim Toraman'ı neden kadronun dışında bırakıyorsun? İşte bunlar üstüste binince alınan 4-1 lik mağlubiyete ayna tutuyor bence. Son olarak Quaresma'ya değinmek istiyorum. Turu ilk maçta kaybettiğini düşünen yıldız oyuncunun kırmız kart görerek -15 derecedeki rövanş maçına çıkmak istememesi biraz gülünç doğrusu. "Köylü kurnazı" dedikleri bu olsa gerek...

17 Şubat 2011 Perşembe

Şampiyonlar Ligi 2. Tur İlk Maçları...


Şampiyonlar Ligi 2. turunda ilk maçlardan dördü bu hafta oynandı. 4 maç da genel kanıya bakıldığında sürpriz sonuçlarla bitti. Tek tek incelemek gerekirse;
Milan - Tottenham (0-1) : Sezon başından beri İbrahimoviç'in omuzlarında yükselen Milan, bu sefer tökezledi. Hem de evinde. Tottenham kalecisi Gomes yaptığı kritik kurtarışlarla takımının gol yemeden İngiltere'ye dönmesinde büyük pay sahibi olurken, Lennon Crouch'a attırdığı gol ve hazırladığı diğer pozisyonlarla maçın yıldızıydı. En azından bir gol bularak rövanşa avantajlı gitmek için son dakikalarda savunmasını da ileri çıkaran Milan, Lennon'un toplu driplingine teslim oldu. Oldukça yaşlı bir takım olan Milan'ın kondisyon problemi özellikle son 20 dakika kendini iyice gösterdi. Geri dönüşlerde sıkıntı yaşayan Serie A lideri, turun İngiltere ayağı için de pek ışık vermedi. Lecce deplasmanında bile rakibi çözecek yaratıcılıktan uzak kalan Milan'ın kesinlikle goller bulması gerekecek maçta Londra'da neler yapabileceğini hep beraber göreceğiz. İtalyan ekibinin Sicilya'lı kabadayısı Gattuso'nun maç bitiminde Tottenham antrenörü Joe Jordan'a saldırarak boğazını sıkması ve yumruklamaya çalışması da 2 gündür Avrupa'nın gündemine oturdu.
Valencia - Schalke 04 (1-1) : Kendi liginde bir türlü istenilen tırmanışı gerçekleştiremeyen Schalke 04, Avrupa arenasında başka bir kimliğie bürünüyor. Lyon ve Benfica'nın olduğu gruptan lider çıkan Alman temcilcisi, favori olarak görülmediği eşleşmede Valencia deplasmanından 1-1'lik beraberlikle dönerek avantaj sağladı. Valencia'nın daha fazla topla oynadığı ama pozisyon üstünlüğü kuramadığı maçta ilk yarıda Soldado'yla öne geçen ev sahibi, ikinci yarıda Raul'un golüne engel olamadı ve sahadan üzgün ayrıldı. Raul da bu maçta attığı golle Avrupa kupalarının en golcü ismi ünvanını İnzaghi'den geri aldı. Milli futbolcumuz Mehmet Topal da maçta 90 dakika oyunda kaldı ve vasat bir futbol segiledi. Deplasmanda gol bulmak zorunda olan Valencia'nın çok daha açık bir oyun ortaya koyacağını da düşünürsek Veltins Arena'daki maçın çok daha zevkli geçeceği aşikar. 
Roma - Shaktar Donetsk (2-3) : Salı günkü Tottenham faciasından sonra İtalyanların bel bağladığı başka bir ekip Roma da taraftarlarını hayal kırıklığına uğrattı. Benim eşleşme öncesinde yazdığıım tahmin yazısında Lucescu faktörüyle bir adım önde gördüğüm Shaktar, Roma Olimpiyat Stadı'nda rakibine tam 3 gol atarak turun kapısını araladı. Maça baskılı başlayan Roma Vucinic'le pozisyonlar yakaladı ama golü 28'de Taddei'nin ortasına kafayı vuran Perrotta'yla buldu. Santrayla birlikte yüklenen Shaktar 29'da Jadson'la eşitliği yakaladı, 36'da Douglas Costa'nın ceza yayından şık plasesiyle öne geçti, 41'de de Riise'nin büyük hatası sonucunda gelişen atakta da Luiz Adriano'yla farkı 2'ye çıkartarak Roma'yı şaşkına çevirdi. İkinci yarıya da önde oynayarak başlayan Roma'nın kurduğu baskı yine Vucinic'le pozisyonlar getirdi ama gol Menez'in ceza sahası dışından tam 90'a yaptığı harika ayak içi kesmeyle geldi. Son 15 dakikada ise topyekün saldıran Roma arkada büyük boşluklar verdi ama Shaktar yakaladığı pozisyonları gole çeviremeyerek farkı büyütemedi. Deplasmandan böylesine bir avantajla dönen Lucescu, o turu Ukrayna'da ne yapar eder, geçer bence. 
Arsenal - Barcelona (2-1): Gecenin, hatta ikinci turun en merakla beklenen maçında Arsenal Emirates'te Barcelona'yı konuk etti. Barceona karşılaşmaya tahmin edildiği gibi topa hükmederek başladı. Yaptığı presle Arsenal'in isabetli paslarla kendi alanına geçmesini engelleyen İspanyollar,  Messi'yle pozisyonlar buldu. Wilshere ve Fabregas'ın yönettiği ani akınlarla tehlikeler yaratan Arsenal ise Van Persie ile gole yaklaştı. Savunmanın arasına ortadan atılan toplarla tehlikeler yaratan Barcelona, Messi'nin derinlemesine pasıyla buluşan Villa ile öne geçti. Hemen ardından Van Persie çok mutlak bir fırsattan yararlanamadı.  İlk yarının sonlarına doğru Barcelona'nın Messi ile bulduğu bence nizami gol, ofsayt gerekçesiyle sayılmadı. Sarı kart gördükten sonra en az 4-5 sert faul yapan Song'un da atılmaması Arsenal için bir şanstı. Devre böyle biterken tüm oklar Barcelona galibiyetini gösteriyordu ancak yapılan oyuncu değişiklikleri bir anda gidişatı değiştirdi. 75'e kadar başabaş giden oyuna ilk müdahaleyi yapan Guardiola, Hikmet Karaman'ın ısrarlarına dayanamadı Villa'yı oyundan çıkarıp Keita'yı alarak orta alanı kalabalıklaştırmak istedi. Hemen sonra ise Wenger'in Song - Arshavin hamlesi geldi. Villa'nın oyundan çıkmasıyla cesaretlenen Arsenal Arshavin ile de oyunu rakip sahaya yıkınca Rus oyuncunun asistinde Van Persie ile golü buldu. Bana göre Katalan olmasa Barcelona gibi bir takımda bulaşıkçı bile olamayacak yetenekte bir kaleci olan Valdes neredeyse sıfırdan topu içeri alarak Emirates'i ayağa kaldırdı. Galibiyet için saldırmaya başlayan Arsenal güzel bir kombinasyon sonucunda sağdan çizgiye doğru inen Nasri'nin geriye çıkardığı topta boş kalan Arshavin'in güzel plasesiyle maçı koparıp aldı. Arsenal'i kendine getiren oyuncu değişiklikleri kadar dünyanın en iyisi olarak gösterilen Messi'nin etkisiz oyunu ve kaçırdığı goller de skoru etkileyen bir diğer nedendi. Camp Nou'da Barcelona mutlak favori, ama benim kalbim Arsenal'le. Bu takımı elerlerse kimse önlerinde duramaz zaten, sonuna kadar yürürler.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Üzülmez mi, Üzülür tabi...


Terlikti, küfürdü, yumruktu, tokattı derken Beşiktaş'ta bir devir kapandı. 11 yıldır aralıksız Beşiktaş forması giyen kaptan İbrahim Üzülmez başkanın tabiriyle "dünyada bir ilk gerçekleştirilerek" başkanın bizzat kendisi tarafından canlı yayınlanan basın toplantısıyla kovuldu.  "Evladım" dediği adamı kovacağı basın toplantısının başında etrafa gülücükler dağıtan Başkan Demirören, kaptana bizzat veda edip onu onurlandırmak adına orada olduğunu söyledi fakat, kazın ayağının hiç de öyle olmadığının herkes farkındaydı aslında. Başkan ilk sözü kendisi alarak öncelikle İbrahim Üzülmez'i ne kadar sevdiğinden bahsetti, onun Beşiktaş için ne kadar değerli olduğundan dem vurdu ve en nihayetinde kimsenin Beşiktaş'tan büyük olmadığını, yapılan böylesine bir hatanın tolere edilemeyeceğini söyledi. Sözü kaptana bıraktığında ise, kelimeler boğazında düğümlenip kalmıştı sanki Üzülmez'in. Gece burnunun direği sızlaya sızlaya hazırladığı konuşmasının yazdığı kağıda baktı, baktı, yanında oturan demokrasi ve özgürlük savaşçısının duymak ve duyurmak istemeyeceği tüm o cümleleri yutarak o pek de iyi olmayan Türkçe'siyle, sırf kalp kırmayıp saygısızlık etmemek için her kelimesini özenle seçerek konuştu. Kimbilir neler söyleyecekti, "ayıp ettiler, bu kadar kolay olmamalıydı, en azından sezon sonunu bekleselerdi, kadro dışı bıraksalardı" diyecekti, diyemedi. Kimbilir en doğal hakkını kullanarak kendini savunacak " bu işin tek suçlusu İbrahim Toraman'dır, Gaziantepspor'dan beri aramızda bir husumet var, herşey onun yüzünden oldu, kabak benim başıma patladı " diyecekti, yapamadı. Yıldırım Demirören ise aklınca, taraftarın Üzülmez'in kovulmasına yönelik tepkisini onu kendi elleriyle uğurluyormuş gibi yaparak yumuşattığını düşünerek kendisiyle gurur duyuyordu, Üzülmez ağzından zar zor çıkan kelimelerle son derece vurgusuz ve kendisinden başka kimseyi suçlamayan cümleler kurarken. Kendisinin oraya asıl geliş sebebinin Üzülmez'in ağzından çıkabilecek yargılayan, kendini savunan sözlere engel olabilmek ve taraftar tepkisini "bakın, ben de çok üzüldüm" gibisinden davranarak yumuşatmaya çalışmak olduğunu kimsenin aklına getiremeyeceğini düşünüyordu büyük ihtimalle.
Basın toplantısında konuşulanlar başlı başına garip, manasız ve çelişkilerle doluydu. "Dünyanın izlediği yıldızlar topluluğu Beşiktaş'ın bünyesinde soyunma odasında futbolcu dövenler var" dedirtmemek için kovuyordu İbrahim Üzülmez'i başkan, ama aynı zamanda bu kabul edilemez bir gaflete düşerek soyunma odasında takım arkadaşına saldıran adama istediği zaman altyapıyı emanet ederek kendisini tekrar Beşiktaş bünyesine katmakta bir sakınca görmeyeceğini de üstüne basa basa vurguluyordu kendisi. Son derece şovenist tutumlar sergileyerek acısının çok büyük olduğunu her fırsatta yeniledi, evine gittiğinde karısını ağlarken bulmuştu, dün gece gözüne bir damla uyku girmemişti  ve daha neler neler. İbrahim ise tepkisizdi artık, bu toplantının nereye doğru gittiğini kavramıştı, çok da fazla bir beklenti içine girmeden başkanın söylediklerini gerek sözle, gerek kafasını sallayarak onayladı, hatasını kabul etti, özür diledi. "Sahada bana küfredilmesine dayanamazdım, 2 çocuk babası 36 yaşında bir insanım ben" diyecek oldu, ama başkan onu da "Toraman ortaya etmiştir o küfürü, İbrahim üzerine alınmıştır"a bağladı. Toplantının galibi ve mağlubu daha başlarken belliydi, sürpriz çıkmadı. Kendini tam anlamıyla ifade etmek ve biraz olsun rahatlamak amacıyla bu toplantıyı düzenleyen İbrahim Üzülmez'in tek elde edebildiği, büyük başkanın müthiş bir jest yaparak ona hediye ettiği kaptanlık pazubandı oldu.
Biz bu adama çok küfür ettik zamanında, o bir türlü kaldıramadığı kafası ve bel hizasından yukarı çıkmayan ortaları yüzünden, yalan yok. Kimi zaman saçıyla dalga geçtik, kimi zaman havaalanında ayakkabının arkasına basarak yürümesiyle. Ama öylesine içten, öylesine bizden oynadı ki, küs kalmadık ona hiç, hemen geçti dargınlığımız. Sahanın ortasına göğsünden çıkarıp kalbini koyuyordu adam. Top ona çarparak auta çıktığında yerleri yumrukluyordu hırsından, kendinden 10-15 yaş küçük adamları kovalıyordu taa kendi kale çizgisine kadar, hiç yorulmadan. Neler gördük İbrahim'le biz, neler...Daha ilk senesinde, hatta ilk maçında Levski Sofia'yla İnönü'de oynadığımız maçta Nouma'ya attırdığı gol sanki dün gibi hafızamda. Yıllardır Sami Yen'de yenemediğimiz Galatasaray'ı sadece yürümek için kullandığı sağ ayağıyla attığı golle dize getirişimiz, Fatih Terim'in kulübede "İbrahim'in sağ ayağından gol mu yenir ulan!!" diye çıldırışı, bu sezonki Fener maçında ilk yarının ortasında sağ beke çekilişi ve maç sonuna dek oradan bir daha kuş uçurtmayışı...11 yılda tonla hatıra bıraktın bize kaptan. Ve hep o bıraktığın anıları hatırlayacağımız gibi bunu da hatırlayacağız ki, sen üzerine formayı geçirip de sahaya çıktığında elinde avcunda ne varsa hepsini ortaya koydun. Bir de diyorsun ya hani" bana hakkınızı helal edin" diye, nasıl olur da aksini söyleriz ki, ananın ak sütü gibi helal olsun hakkımız sana İbrahim.

Kara Leke !

Milan'a hayran olduğum dönemde Baresi ve Maldini kaptandı. Şimdi ise, ne onların karizmalarına ne de onların ağırlıklarına sahip olan, sıradan futbolcular kaptan oldu. Hatırlayın, İbra idmanda genç bir oyuncuya tekme atmıştı. Şimdi de Gattuso bir Şampiyonlar Ligi yenilgisinden sonra rakip takımın yardımcı antrenörüne saldırdı. Peki bunlar neden mi oluyor? Cevabı basit aslında, herşey Gattuso'nun kolundaki kaptanlık bandının orada olması ile alakalı!

14 Şubat 2011 Pazartesi

Ronaldo Bıraktı...


Futbol dünyasından bir yıldız daha kaydı... Ronaldo artık kronikleşen sakatlığıyla daha fazla mücadele edemeyerek 34 yaşında futbolu bıraktı. Kulübü Corinthians ile sezon sonuna kadar sözleşmesi bulunan Ronaldo, devam etmenin anlamsız olacağını düşünerek sözleşmenin feshini istedi. Haberi alınca içim burkuldu gerçekten, benle yaşıt olup da futbolla ilgilenen çoğu insanın da aynı hisleri yaşadığından eminim. Kendisi için kısa bir ustalara saygı kuşağı yapmak istiyorum.


Luiz Nazario De Lima Ronaldo, efsane Brezilya'lılardan Jairzinho tarafından sokakta top oynarken keşfedilerek 14 yaşında Crizerio altyapısına kazandırılır. Jairzinho onun içini kendi ismini referans olarak kulanmış, bir anlamda ona kefil olmuştur. Cruzerio genç takımında kendine güvenenleri yanıltmayan ve ortalığın anasını ağlatmaya başlayan Ronaldo, 16 yaşına geldiğinde oynadığı 57 maçta 59 gol atmıştır bile.
1994 Dünya Kupası için milli takım kadrosuna çağrılır. Romario ve Bebeto'nun müthiş formu onu yedek kulübesinden kolay kolay çıkartmaz ama en nihayetinde Brezilya finalde İtalya'yı penaltılarla eleyip kupayı kaldırdığında fotoğrafta Ronaldo da vardır.


Kupanın hemen sonrasında Hollanda devi PSV'nin 6 milyon dolara Ronaldo'yu Avrupa'ya getirir. Hollanda'ya gelir gelmez ortalığı ayağa kaldırır ve tüm büyük takımların transfer listesine girer. İlk sezonunda tam 30 gol atan Ronaldo, sonradan kronik hale gelecek diz sakatlığıyla ilk olarak Hollanda'da tanışır ve ikinci sezonunda sadece 21 maç oynayabilir. Ama bu süre içinde neredeyse maç başı 1 gol (21 maçta 19 gol) ortalaması tutturarak Barcelona'nın dikkatini çeker ve 17 milyon dolara Barcelona'ya transfer olur.


1996-1997 sezonunu Barcelona formasıyla 49 maçta 47 gol kaydederek, La Liga gol kralı olarak, Kupa Galipleri Kupası finalinde PSG'ye karşı galibiyet golünü atarak ve FIFA tarafından yılın futbolcusu ödülünü kazanarak geçirir. Bu sezon Compostela'ya karşı kaydettiği gol de klasikler arasına girmiştir. Sadece bir sezon içerisinde kazandığı bu başarılar sonrası herkes O'nu konuşmaktadır. Teknik Direktörü Bobby Robson, "O durdurulamaz. Daha önce onun gibisini görmedim. Eğer arkadaşlarından pas alamazsa 40-50 metre geriye gelerek rakibinden topu kapar ve tüm karşı defansı peşine takarak golünü atar. Bu onun için hiç de sorun değil" diyerek Ronaldo'nun yeteneklerine vurgu yapmıştır. Onu PSV'ye tam 17 milyon dolar ödeyerek transfer eden Barcelona, sezon sonu Inter başkanı Massimo Moratti'nin 30.5 milyon Euro'luk teklifine hayır diyemeyerek İtalya'ya gönderir.


İtalya'daki ilk sezonunda çok şey değişmemiştir Ronaldo için. 47 maç oynayıp 34 gol atar ve üstüste ikinci kez FIFA tarafından yılın futbolcusu seçilir. Fakat o yaz 1998 Dünya Kupası'nda attığı 4 gol ise ondan beklenenleri karşılamamış ve kupanın Fransa'ya kaybedilmesine engel olamamıştır. Kupa finalinde sponsor Nike'ın zoruyla sakat sakat oynatıldığı iddiaları da gündemi epey meşgul eder. 1998-1999 sezonu Ronaldo'nun PSV döneminden sonra ikinci kez ciddi sakatlıklarla karşılaşmasının başlangıcıdır. 28 maç oynayabilen Ronaldo yine de 15 gol atarak sezonu tamamlar. 1999-2000 sezonu ise Ronaldo için tam bir kabustur.


Sezon başı dizinden çok ciddi şekilde sakatlanan Ronaldo, belki de daha önce hiçbir futbolcuya gösterilmemiş bir özen ve maddi manevi destekle tedavi edilir, medya bile üzerine gitmek yerine Ronaldo'ya arka çıkar. Nihayet İtalya Kupası finalinde Lazio karşısında oyuna girdiğinde bütün stad onu ayakta alkışlar.Ama sadece 6 dakika sonra Ronaldo rakibini çalımla ekarte etme çabası içindeyken acı içinde yere yığılır ve gözyaşları içinde sahayı terkeder. Bu seferki sakatlık süreci ona 2001-2002 sezonunu olduğu gibi kaçırtacak düzeydedir. Bu sakatlıktan tam 20 ay sonra, 2001-2002 sezonunda sahalara dönebilen Ronaldo, 16 maçta forma giyer ve 7 gol kaydeder.

2002 Dünya Kupası, Ronaldo'nun yeniden yükselişinin başlangıcıdır. 7 maçta 8 gol atarak takımıyla Dünya Kupası'nı kazanan Ronaldo, gol krallığını da elde ederek rüya gibi bir kupa geçirir. Bu iki başarı ona üçüncü kez UEFA Yılın Futbolcusu ödülünü kazandırır.


Yeni sezon öncesi Real Madrid'in teklifine "evet" diyerek son 3 yılı onun iyileşmesini bekleyerek geçiren İnter taraftarı ve Başkan Moratti'yi şoka sokan ve 39 milyon Euro'ya Los Galacticos'un bir parçası olan Ronaldo, Madrid'de tam 5 yıl geçirir. İlk 3 sezonda çok iyi gol ortalamaları tutturan Ronaldo 2003-2004'te 24 golle ikinci kez La Liga gol kralı olur ve İspanya'ya bir kez daha damgasını vurur. Öyle ki bu dönemde birlikte oynadığı Real Madrid efsanesi Raul: "Ondan yeni şeyler öğreniyorum ama onun seviyesinden çok çok uzağım" demiştir. Son iki sezon ise diğerleri kadar parlak geçmemiştir İtalya'daki lakabıyla, "Fenomeno" için. Ronaldo sık sık sakatlanmaya ve iyiden iyiye kilo almaya başlamıştır. Capello onu sağlıklıyken de yedeğe çekmeye başlayınca o da gitme zamanının geldiğini anlar ve Real Madrid defterini 177 maçta attığı 104 golle kapatarak eski takımı İnter'in ezeli rakibi Milan'a transfer olur.


Devre arasında geldiği Milan'da çıktığı ilk antremanda fazla kilolarıyla herkesi şaşırtan Ronaldo yine de 20 maç oynayıp 9 gol atar. Ama onun yeteneklerinin önündeki en büyük engel olan sakatlık belası burada da peşini bırakmaz ve 2009'da Corinthians'ın teklifiyle ülkesine döner.



Burada 69 maçta 35 gol atarak 100 kiloluk hali ve fabrikatör göbeğiyle bile iş yapabileceğini gösterir. Ve, 2011 sezonunun başında yaşadığı sakatlıktan tam olarak kurtulamayacağını anlayan Ronaldo ardında oynadığı 620 maçta attığı 420 gol, futbol literatürüne onunla giren ve kendi ismiyle anılacak inanılmaz çalımlar ve milyonlarca hayran bırakarak futbola veda eder.

Kısa olsun istedim, ama böyle bir adamın futbol hayatı ancak bu kadar kısa olabiliyor. PSV, Barcelona, Inter, Real Madrid ve Milan gibi Avrupa'nın en dev takımlarında forma giyerek hepsinde iz bırakabilen bir adamın sakatlıkla futboldan kopuyor olması üzücü. En başta da söylediğim gibi, bizim kuşağa bundan yıllar sonra bile Ronaldo denince akla gelecek ilk yüz ona ait olacak....Selametle tatlıcı tombak...

Ceza Sahasına girmeden %76

Beşiktaş ligde kafa üstü çakılmaya devam ediyor...Ankaragücü'nün daha 1. dakika dolmadan inanılmaz ama gerçek bir şekilde Serdar Özkan'la gol bulmasını engelleyemeyen Beşiktaş, puan getirecek golleri bir türlü atamadı. Dün ikinci yarı rakibini sahasından çıkarmayan, sağlı sollu kanat bindirmeleriyle rakip bekleri kendi ceza sahalarına hapseden, çok sık olmasa da uzaktan şutlarla gol arayan, 600 isabetli pas yapan, topa %76 ile sahip olan Beşiktaş, gol atsın diye sahaya sürülen oyuncuları ceza sahasının içine girmemeyi tercih edince bir karşılaşmayı daha mağlup tamamladı. Transferi kesinleştiği gün Almeida ile ilgili yazmış ve çok karamsar konuşmuştum. Adam beni haklı çıkarmaya tam gaz devam ediyor. Beşiktaş kadrosunda bugüne kadar onlarca formanın hakkını veremeyen ileri uç oyuncuları gördük, Veysel gibi, Youla gibi, Stavrum gibi. Örneğin ben Youla'ya ettiğim küfürler yüzünden büyük bir ihtimalle taa Rıza Çalımbay döneminden cehennemi garantilemiş durumdayım. Ama gelgelelim bu bekleneni veremeyen ileri uç oyuncularının hiçbirinde Almeida'da gözlemlediğim bile bile, isteye isteye, farkında ola ola ofsaytta bekleyip takımının atağını kesme davranışına rastlamadım. Evet, Olimpiyat Stadı'nda oynanan Belediye maçında ilk olarak gözüme çarptığından beri dikkatle takip ediyorum Almeida'yı ve adam çok ilginçtir ki, ofsaytta olduğunu biliyor, Simao topu alıp kafasını kaldırdığında bile ofsayttan kurtulup pas opsiyonu olma gayretinde değil. Yerden marke edilmesi çok kolay, sadece azman vücut yapısıyla havadan indirdiği toplarla fark yaratabiliyor. Nobre desek Schuster tarafından Almeida'nın arkasında orta çizgiye yakın oynatılıyor. Beşiktaş çok adamla rakip kaleye yaklaştığında bir bakıyoruz ki orta yuvarlaktan ileriye topu çıkaran Nobre. Beşiktaş taç kazandığında tacı kullanan Nobre. İsmail kafasını kaldırıp ceza sahasında topu ortalayacak adam aradığında da bakıyoruz ki, ona en yakın adam, yine 2 metre ötesindeki Nobre. Rakip sahada inanılmaz verkaçlar, tek toplar, küçük üçgenler falan filan, ama golü yaratacak şutların atılacağı ceza sahasının içinde tek bir oyuncumuz var, o da ofsaytta bekliyor zaten!!! İlk 1 saati bu şekilde çöpe attıktan sonra oyuna giren ve neden Almeida'ya tercih edilmediğini anlayamadığım Bobo'yla birlikte Beşiktaş rakip ceza alanını karıştırıyor, pozisyonlar bulmaya başlıyor. Ama süre yetmiyor ve bir maç daha mağlup bitirilirken biz de umutlarımızı Kiev maçına saklayarak küfürlerimizi de içimize gömüyoruz.
Fernandes dünkü oyunuyla takıma faydalı olacağını gösterdi. Fiziğini de iyi kullandığından ikili mücadelelerde ayakta kaldı, dün 2-3 kişinin arasına girdiğinde kaybetmesine kesin gözüyle bakılan topları bile ustalıkla rakiplerin arasından çıkardı. Hem mücadelesi hem de top tekniği ortasahadaki her mevkide oynamak için yeterli görünüyor. Kişisel görüşüm Fernandes tercihinin hata olmadığı yönünde (Maalesef Avrupa Ligi için UEFA'ya bildirilen kadroda Almeida var, O yok). Sahaya çıkan 11'de 5 yabancı varken takımı tam 2 sezondur abartısız bir şekilde "sırtından taşıyan" Fabian Ernst'in Aurelio'nun yedeği konumuna düşmesi Schuster'in futbol anlayışında benim anlayamadığım bir yere sahip.
Not: Eğer Mourinho Adebayor yerine yanlışlıkla Almeida'yı transfer etseydi, Portekizliymiş, hemşeriymiş falan dinlemeden en fazla 2 haftaya antreman çıkışına adam çağırıp ağzını burnunu kırdırırdı.
Not -2 : Serdar Özkan'ın golüyle yenilmek de mi varmış kaderde? Futbolcular nasıl yedirebildiler böyle bir utancı kendilerine?

13 Şubat 2011 Pazar

Buz Gibi 3 Puan...

Lider, kredisini erken tükettikten sonra çıktığı zorlu Sivas deplasmanında Burak'ın bitirici vuruşları ile 3 puanı hanesine yazdırdı ve üzerindeki kara bulutları biraz olsun dağıttı. Sivasspor, en az 1 puan parolasıyla çıktığı maçın hemen başında mağlup duruma düştü. İkinci yarıda bulduğu gol ile skoru dengeledi. Bu dakikadan sonra maç, tabiri caizse çığrından çıktı. Karşılıklı goller sonrasında ayakta kalan taraf Karadeniz ekibi oldu. Sivasspor forvetleri lider karşısında canını dişine takarak 2 gol bulmasına karşın sahadan mağlup ayrılıyorlar ise burada bir defans sorunu  var demektir. Maçın en can alıcı dakikalarında arkaya atılan iki topa müdahale edemeyen savunma ve Burak Yılmaz'ın net vuruşları Sivasspor'a yenilgiyi getirdi. Bence bu galibiyet ligin dönüm noktaları arasına girecektir. Haftaya Trabzonspor'un kendi seyircisi önünde sahaya daha rahat çıkacağını düşünüyorum.

Olmuyor, olamıyor...


Quique Sanchez Flores Atletico Madrid'in başına geçtiğinde bu gelişmeyi gayet olumlu karşılamış ve kadro yapısı itibariyle hücum futbolu oynaması gereken Atletico Madrid'in saldırmayı seven Flores'le kendini bulacağını ve seviye atlayacağını düşünmüştüm. Geçen sezon kazanılan Avrupa Ligi Kupası ve Süper Kupa başarılarını saymazsak, Flores bence  istenileni veremedi. Şimdi denebilir ki,  "Avrupa Ligi Kupası ve Süper Kupa Atletico Madrid için yeterince büyük başarılar değil mi, daha ne istiyordun, La Liga şampiyonluğu mu?" Bu karşı önerme de bir yere kadar doğru sayılabilir, Barcelona ve Real Madrid'li bir ligde şampiyon olmanın zorluğuna değinmek bile yersiz. Ama benim Flores ve takımında gördüğüm yetersizlik, takım savunması ve genel istikrar anlamında.
Atletico Madrid Flores ile 2 maç üstüste aynı oyunu oynayamadı ve kalesini iyi savunamadı. 2 sezon boyunca savunma bölgesinde 3lü, 4'lü ve hatta bazı maçlarda 5'li olmak üzere bir çok diziliş, şablon ve oyuncu deneyen Flores takım savunmasını bir türlü oturtamadı. Aguero, Forlan, Reyes, şu an takımda olmayan Maxi Rodriguez, Jurado, Simao gibi çok etkili hücum oyuncularıyla sahaya çıkan takım, attığı golleri çoğu zaman koruyamadı. Hocanın takıma hücum oynama isteği tartışılmaz ama, işin savunma yönü layığıyla yapılamayınca takım istenilen yere tırmanamadı bir türlü. Geçen sezon ligde 38 maçta 61 gol yiyen Kırmızı-beyazlılar, daha önce bahsettiğimiz gibi istikrarsızlıklarının da kurbanı oldu. Öyle ki, evinde Malaga'ya yenilen Atletico Madrid, iki hafta sonra sezon sonu şampiyonluğu kazanacak olan Barcelona'ya sezonun tek lig yenilgisini tattırdı, hemen ertesi hafta ligin vasat altı takımlarından Almeria'ya yenilip bir sonraki hafta lig üçüncüsü Valencia'yı sahadan 4-1'lik bir skorla sildi. Çok sık yaşanan sakatlıklar, yıldızların formsuz dönemlerinin uzunluğu da Flores'in havayı tam anlamıyla yakalayamamasındaki etkenlerdendi. Sakatlık ve formsuzluk nedeniyle Aguero ve Forlan'ı bir arada oynatabilmek için haftalarca beklemek zorunda kalan İspanyol hoca, hücum planlarına alternatif üretememesiyle taraftarın tepkisine maruz kaldı. Şampiyonlar Ligi'nden sadece 3 puan toplayarak elendikten sonra Flores yaptığı açıklamada, "eğer Avrupa Ligi'nde ilerleyeceksek bu şimdi oynadığımız oyunla olmayacak, taraftarlardan sabır bekliyorum" diyerek, Avrupa'da rakibe göre taktik belirleyeceğini ve gözü kapalı saldırmayacağını belirterek bir anlamda kupada izleyeceği yol için kredi istedi. Galatasaray karşısında çizgi hakemi ve Caner Erkin faktörleri sayesinde geçilen tur bu sezonki Avrupa Ligi Kupası'nın Atletico'nun kısmeti olduğunun işaretiydi sanki. Sporting Lisbon ve Valencia karşısında deplasmanda alınan 2-2'lik beraberlikler sayesinde galibiyetsiz geçilen turlar sonunda yarı finale gelindi. Yarı finalde Anfield Road'da tur gidiyorken Forlan sahneye çıktı ve 102. dakikada takımını finale taşıdı. Fulham gibi daha önceki rakiplere göre kolay bir rakiple finalde karşılaşan Atletico Madrid, kısmetinin yardımı ve Forlan'ın ilahlaşmasıyla Avrupa Ligi'nin sahibi oldu. Süper Kupa'da Benitez'in İnter'ini yenmenin zorluğu ise bunların yanında çocuk oyuncağı gibi kaldı. Lig her ne kadar çok kötü bitirilse de kazanılan bu 2 Avrupa kupasının da vermiş olduğu özgüven ve gazla yeni sezona başlandı. Ama aslında hiçbir şey değişmemişti. Takım aynı takım, hoca aynı hoca, savunma aynı savunmaydı. Ligde Almeria, Levante, Gijon gibi vasatın da altı takımlar karşısında kitlenen oyuna müdahale edemeyen ve puan kayıplarına engel olamayan Flores'in taktik dehası iyiden iyiye sorgulanmaya başlandı. Avrupa Ligi gruplarında 6 maçta 7 gol yendi ve Leverkusen ile Aris'in gerisinde kalınarak Avrupa defteri kapatıldı. Özellikle İspanya'daki maçta Aris'ten yenen 3 gol takımın karizmasını çizdi. Kral Kupası'nda ezeli rakip Real karşısında alınan 2 mağlubiyetle o kulvar da elden gitti ve elde hedef olarak sadece ligi Avrupa Ligi'ne katılabilecek şekilde bitirebilmek kaldı. Bu akşam Vicento Calderon'da Valencia karşısında alınan 2-1'lik mağlubiyet bu hedefin de uzağında kalındığını gösterdi. Flores'in koltuğu ciddi ciddi sallanıyor, sallanmalı da. Mutlaka takımda görmek istediğini belirttiği savunmacılar Godin ve ve Filipe takıma kazandırıldı, Merida ve Thiago transferleri bitirildi, devre arası Osasuna'dan Juan Fran ve Corinthians'dan Elias getirildi, ama takım halen yerinde sayıyor. Bence geçen sezon kazanılan 2 kupaya rağmen Flores aşısı Atletico'ya yaramadı. 2 sezonda hiç izlemediysem en az 50 maçlarını takip ettim ve izlerken zevk alabileceğimiz bir Atletico Madrid takımı Quiuqe Sanchez Flores ile yaratılamayacak gibi görünüyor. Takımın başında 88 maça çıkıp 34 galibiyet, 34 mağlubiyet, 20 beraberlik alan ve %38'lik bir galibiyet yüzdesi tutturan Flores başarılı değil kanımca.

Ohannes!!!


Premier ligde haftanın en önemli maçında, Manchester derbisinde, Rooney uzun yıllar unutulmayacak bir gol attı. Skor 1-1'ken 77. dakikada sağ taraftan Nani'nin ortaladığı topa çok iyi yatan Rooney, iki City'li arasından vurabileceği en iyi röveşatayı vurdu ve takımını galibiyete taşıdı. Geçtiğimiz haftanın en güzel golleri olarak seçilen Parma'lı Amauri ve Lille'li Sow'un röveşata gollerini gölgede bırakacak bu golü, izleyin anacım.

Wayne Rooney Overhead Kick Goal

Nihayet Biri Dur Dedi...

Ligde deplasmanda 10, toplamda 16 kez üstüste galip gelen Barcelona'ya Sporting Gijon "DUR" dedi. Ben kendi adıma Katalanların mağlup olmalarını gönülden diliyordum fakat, onca akın elbet golü veya golleri getirecekti. Barral'la öne geçen ev sahibi ekip, 80. dakikaya kadar inanılmaz bir savunma yaptı. O dakikaya kadar maçın en iyilerinden olan Gijon kalecisi Cuellar, top sağ çaprazda Villa'nın ayağına gelmişken önde yakalandı ve Villa da nostaljiymiş, eski takımmış dinlemedi ve çok güzel bir aşırtmayla beraberliği getirdi. Bu beraberlik en çok Madrid bölgesinde yankı bulacaktır. Mourinho hiç ummadığı bir haftada puan farkını eritme fırsatı yakaladı. İlginçtir Mourinho, ilk yarıda Barcelona'nın Gijon'u konuk ettiği maçtan sonra Gijon hocası Manuel Preciado'yu maça yeteri kadar asılmamakla suçlamış, takımının Gijon'la El Molinon'da oynadığı ve 1-0 kazandığı maç sonrası da Preciado'yla saha içi ve dışında sert tartışmalara girmişti. Madrid yarın Espanyol deplasmanında kazanırsa puan farkı 5'e düşecek ve Barnabeu'da Barcelona karşısında alınacak bir 3 puan (söylemesi kolay) şampiyonluğun tekrar Madrid dolaylarında telaffuz edilmesini sağlayacak. Eğer bir mucize olur, Barcelona puan kayıplarına devam eder ve şampiyonluktan olursa, Real Madrid zinciri kıran Gijon'a çok şey borçlu olacak.

10 Şubat 2011 Perşembe

Hernanes ve Tabanı


Dostluk maçında Hernanes'in Benzema'ya çektiği yoklama. Tabi ki kırmızı, Brezilya 10 kişi. Kırmızı karttan hemen sonra Roma'lı Menez'in Lazio'lu Hernanes'i "ben biliyorum seni, bilerek yapmamışsındır zaten" tarzında tesellisi de, Robinho ve Lucas'ın karar ağır diye hakeme çemkirmesi de ilginç.  

Gol Makinesi...


Dün akşam Arjantin ile Portekiz arasında oynanan maça Beşiktaş'ın yeni transferlerinden Almeida damgasını vurdu. Messi - Ronaldo rekabetini körüklemesi açısından ayrı bir önem taşıyan karşılaşmada Ronaldo takımının tek golünü Almeida'nın asistiyle atarken,  Messi de önce Di Maria'nın golünün pasını verdi, sonra da 90. dakikada Coentrao'nun Javi Martinez'i düşürmesiyle kazanılan penaltıyı gole çevirerek düellodan galip ayrıldı belki, ama benim için maçın kilit adamı Almeida oldu. İkinci yarının hemen başında soldan ön direğe kesilen topa çok yakın mesafeden kafayı vurup auta atan Almeida, birkaç dakika sonra taç atışından gelen topa zor pozisyonda kafayı vurdu, top bu sefer de üst direkten döndü, boşta kalan topu da Ronaldo 3 metre mesafeden boş kale yerine tribüne yolladı. Fakat Almeida'nın en can alıcı hareketi yukarıda gördüğümüz pozisyonda yaşandı. Soldan ceza sahasına giren Ronaldo'nın kaleciden seken şutunda kaleye 1 metre kala topa dokunan Almeida, topu auta atmayı başardıktan sonra, kendisinden epey geride olan rakibinin kendisine faul yaptığını iddia ederek hakemden penaltı istedi. Guiza esprilerini hiç sevmedim, hiç yapmadım bugüne kadar ama, korkuyorum hacı. Elalemi bize güldürme Almeida, Guiza'nın tacını elinden alma. Lütfen.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Newcastle mucizesi mi, Arsenal denyoluğu mu?


Premier Lig'in 26. haftası, tarihe geçen bir maça sahne oldu. Newcastle United sahasında konuk ettiği Arsenal karşısında ilk 26 dakikada neye uğradığını şaşırdı. Henüz 35. saniye dolarken Walcott ile öne geçen Arsenal, 3. dakika'da farkı Djorou'yla ikiye çıkarınca Newcastle United taraftarının homurtuları St James' Park'ın semalarına çok erken hakim oldu. Bunların üzerine bir de Van Persie'nin 10. ve 26. dakikalardaki golleri eklenince evsahibi taraftarlar takımlarını ıslıklayarak stadı terketmeye başladı. 4-0 biten ilk devrenin ardından çok da farklı bir ikinci yarı beklenmiyordu aslında. Fakat 50. dakikadan itibaren oyun Arsenal aleyhine dönmeye başladı. Joey Barton'ın gösterdiği sertliğe daha fazla tahammül edemeyen Diaby, Barton'ı bir sağa bir sola savurup boynunu sıkarak yere fırlattı. Olay yerine gelen Nolan'ı da tartaklayan Diaby, hakemden haklı bir kımızı kart görünce Arsenal'in paniği ve çöküşü başladı. 69. dakikaya kadar oyunu idare etmeye çalışan Arsenal, bu dakikada hakemin kıçından uydurduğu bir penaltıyla Barton'ın ayağından ilk golü yedi. 75'te Best savunmanın hatasını iyi değerlendirince fark 2'ye düştü. 83'te hakem bir kez daha sahneye çıktı ve inanılmaz bir penaltı daha uydurarak Barton'ın farkı bire indirmesine neden oldu. 88'de Tiote, maçın savunma veya hakem hediyesi olmayan tek Newcastle golünü ceza sahası dışına havadan süzülen topa gelişine çok sert ve düzgün vurarak kaydedince skor 4-4'e geldi. Bu golden sonra Tiote ve diğer futbolcuların, yedek kulubesinin sevinci görülmeye değerdi. Maçı 4-0'dan beraberliğe taşıyarak yeterince büyük bir iş başaran Newcastle United'ın uzatma dakikalarında Nolan'la önemli bir 5. gol fırsatından yararlanamadığını da söylemeliyiz.
Hakemin rezalet yönetiminden bahsederken unutmadan ekleyeyim ki, maçın hakemi Phil Dowd uydurduğu penaltılara ek olarak, skor 4-1 iken çok net bir Newcastle golünü de ofsayt gerekçesiyle yardımcısının uyarısıyla birlikte iptal etti. Kendisini Beşiktaş - Karabük maçında toplamda 2 penaltı,1 kırmızı kart, 1 de golü vermeyip skora doğrudan etki eden Mustafa Kamil Abitoğlu'yla birlikte tornacının yanına vererek bir altın bilezik sahibi etmek gerektiğini düşünüyorum. Arsenal'e gelince, Newcastle maçı bu sezon onların figüran olarak kaldıkları 2. muhteşem geri dönüşe sahne oldu (ilki kendi sahalarında 2-0'dan 3-2 verdikleri Tottenham maçı).  Manchester United'in ilk kez 3 puan kaybettiği bu güzide haftada kazanmak onları hem puan hem de motivasyon olarak yukarı taşıyacaktı ama maçtan sonra Wenger'in de söylediği gibi, panik onları bitirdi. Newcastle da ilk yarıda Emirates'te aldığı deplasman galibiyetiyle birlikte (0-1) şu an Manu'dan sonraki en büyük şampiyonluk adayı olan Arsenal'den tam 5 puan çalmış oldu.

newcastle united  4-4 arsenal | izlesene.com

90+...



Liderin son 3 maçta puan kaybetmesi, Bursaspor ve Fenerbahçe'nin de bu süreci kayıpsız atlatması, Kayserispor'un da sessiz sedasız takibi Süper Toto Süper Lig'i son derece keyifli bir hale getirmiştir. Önümüzdeki haftalarda üst sırayı kovalayan takımların birbirleri ile oynayacak olması ve bunlara derbi heyecanının da katılmasıyla, ayda 55 tl verdiğimiz Digitürk paketi hakkını vermeye başlayacaktır. Geçen haftalarda yazdığım bir yazımda Bursaspor'un Lig'e tutunamayacağını ve sezonu en iyi ihtimalle 4. sırada bitireceğini yazmıştım. Son dönemde yapılan 2 yerinde transfer ile Bursaspor'un zirve takibini son haftaya kadar sürdüreceği düşüncesindeyim.
Kendi sahasında Karabük ile berabere kalarak zirveyi kovalayan 4 takımın biraz uzağında kalan Beşiktaş cephesinde, hakeme olan tepkinin dozu her geçen gün artıyor. Sertlikten yakıınan camia, bir de çizgiyi geçen topun gol olarak verilmemesi sonrasında  Serdar Adalı vasıtası ile hakeme olan protestonun şiddetini arttırarak Aziz Yıldırım'a da göndermede bulundu. Sezon boyunca bünyesinde en fazla sakat oyuncuyu barındıran Beşiktaş'ın, bunun sebebini tamamen hakeme yıkmaması gerektiği düşüncesindeyim. Beşiktaş, antremanda sakatlanan nice futbolcular barındırıyor bünyesinde. Son 5 maçında 2 yenilgi, 2 beraberlik ve 1 galibiyet alan Beşiktaş'ın çuvaldızı biraz kendisine batırması gerekmektedir.
Galatasaray, stadın hakkını verircesine özellikle ilk yarıda güzel bir futbol ortaya koyarak rakibini 4-2 geçti. Son haftalarda gol yollarında sıkıntı çeken Cimbom, yeni transferleri ile bu sorunu gidermiş gibi görünüyor. Tek hedefi kupa olan Galatasaray; Gaziantep engelini aşarsa, yarı finalde Beşiktaş ile erken final oynayacak.

Alex de Souza...

Kaptan Alex, takımı sırtladığı şu sıralarda bir de 2 yıllık imza tazeleyerek taraftarına oh dedirtti. Brezilya da bekleyen 4 köklü takım ise imza sonrası başlarını önlerine eğerek bu rüyadan vazgeçtiler. Fenerbahçe forması ile sayısız rekorlara imza atan Alex, bu sezon ki güzel futbolunu Aykut Kocaman'a da ispatlayarak, takımın bu sezon ve önümüzdeki 2 sezonda da vazgeçilmezi olduğunu göstermiş oldu. Son dönemde bir türlü istenilen futbolu ortaya koyamayan Fenerbahçe'de sazı eline alarak 90 dakika temposunu düşürmeyip, takıma ağbeylik yaparak giydiği 10 numaranın hakkını vermektedir. Fenerbahçe forması ile sayısız rekorlara imza atan kaptan, 2 yıllık sözleşmeye imza atarak Fenerbahçe formasını 9 yıl ile en çok giyen yabancı oyuncu Uche'nin rekoruna da bir anlamda göz dikmiş oldu. Aile yaşantısı ve profesyonelliği ile adeta parmak ısırtan Alex'e başarılarının devamını diliyoruz.

2 Şubat 2011 Çarşamba

Alan Shearer...


Southampton alt yapısından yetiştikten sonra, profesyonel olarak 4 sene daha bu formayı giyen ve daha sonra Balckburn Rovers'a tranfer olan Shearer'ın özellikle bu yıllarda yıldızı parlamaya başladı.Blackburn forması ile 4 sene de 138 resmi karşılaşmada 112 gol kaydeden golcü 96 Avrupa Şampiyonası döneminde Blackburn Rovers'tan doğduğu yere yani Newcastle United'e transfer olarak, o zamanın İngiltere'de en pahalı oyuncusu olmuştur. Doğduğu yerin, tuttuğu takımın formasını giymek bir futbolcu için ne kadar özel olduğunu,  303 resmi karşılaşmada 188 gol atarak göstermiştir. Attığı gollerden sonra sağ elini kaldırarak eski açığın kapalı köşesine koşması seneler geçse bile unutulmayacak bence. Ceza sahası içinde toplu ve topsuz çok etkili olan Alan Shearer, kalecilerin hep korkulu rüyası olmayı başarmıştır.