Arabanın Torpidosuna Sokarım!!!!!

Arabanın Torpidosuna Sokarım!!!!!
Murat Özarı: - Eğer var ya bak sana Fikret Engin sana bişey söyliyim, bak bi dakka ya, bi dakka sana bişey söyliyim, o Teoman, sen şimdi burdasın ya, sen benim arkadaşımsın, Fikret Engin, ben senin için ölüme giderim. Fikret Engin: - Eyvallah, ben de giderim abi, tamam. Murat Özarı: - Sen benim kader arkadaşımsın. Teoman Bey, sana benim yanımda öyle vuracak var ya, O Teoman'ı var ya, arabanın torpidosuna sokarım!!!

23 Şubat 2010 Salı

1-1'lerini yediler!!!


Fanatik-Fotomaç tarzı başlık atmaktan büyük haz aldığımı belirterek yazıma başlamayı bir borç bilirim.
Geçtiğimiz cumartesi Galatasaray'ı konuk eden Beşiktaş, kazandığı takdirde şampiyonluk yarışının göbeeene oturacaktı.Mağlubiyet halinde Galatasaray'ı yakalama şansı hemen hemen sıfıra inecek, ligin sonuna kadar kumda oynayacaktı. Bunun bilincinde sahaya çıkan Mustafa Denizli ve öğrencileri, temkinli ve basklı oyunu mümkün olduğunca birleştirmeye çalışarak( nasıl oluyorsa o!) rakibinin üzerine gitti. Zaman zaman baskıyı kurdu, fakat bu sezon nadiren sergileyebildiği baskılı ve pozisyonlu oyundan bir tane gol çıkaramadı. Nobre'nin direkten dönen kafa şutu, Holosko'nun tartışma yaratan vuruşu, yine Nobre'yle Holosko'nun hazırladığı, Nobrenin bitirdiği pozisyon...Beşiktaş takımı hem güzel oynayıp hem de gol atmayı aynı maça sıkıştıramıyor. Berbat bir oyunla 3 puan alabiliyor, rakibi baskı altına almışken gol atamıyor. İkinci yarı devreyi berabere kapatmanın verdiği güvenle sadece duran toplarla değil, organize hücumlarla ileri çıkmaya başladı Galatasaray. Nitekim İbrahim Toraman'ın Jo'nun üzerine gitmemesiyle başlayan, Sivok'un yetersiz müdahalesiyle süren hatalar zinciri Arda'nın vuruşuyla sonlandı. İddia ediyorum, o an tribünleri dolduran binlerce taraftara Beşiktaş bu maçtan puanla ayrılabilir mi diye sorulsaydı, yüzde 90 veya üzeri bir kısım "Hayır" diye yanıt verecekti. Fakat yedirdiği golden sonra ileri sık sık çıkarak hatasını telafi etmek isteyen Sivok, biraz da şansının yardımıyla önünde bulduğu topu ağlara göndererek takımını evinde oynadığı derbide yenilgiden kurtardı.

Kadro seçimine gelince, Nobre'yle başlamak bence akıllıcaydı. Nobre'nin Galatasaray formasına olan psikolojik üstünlüğünden ve rakibi fiziken yıpratabilecek mücadele gücünden yararlanmak doğru bir taktikti bana göre. Bobo'nun Galatasaray defans bloğu arasında ezim ezim ezileceğini tahmin edebildi Mustafa Denizli. Son 20 dakikada ayağına neredeyse top değmemesi de bu önermenin haksız olmadığını gösterdi. Nihat'ı nihayet kulübede görmek de benim açımdan çok hoştu. Dikkat ederseniz ilk yarı hiçbir şut tribüne gitmedi Nihat olmayınca. Holosko hala ürkek ve çekingen. Ama oynamalı. Nihat'ın sürekli yakaladığı ama kullanamadığı şansların hepsi bu adama helal olmalı bence. Eski formunu yakalayacak, ben eminim. Tello bitik, okeye dönüyor. Ekrem sınırlı top kullanma yeteneğiyle kendini paralıyor, ama son paslar ve ortalarda yetersiz. Ferrari'nin gözünü seveyim. Kaç maç sonra ilk kez top savunmanın göbeğine düşünce hassss..... demedim. Adam işi okulunda öğrenmiş işte.Faulsuz top çalmayı da biliyor, tehlikeli bölgedeki topu uzaklaştırmayı da.

Fener'in Bursa'yı yenerek liderliği alacağı hesabını yaparak liderle Beşiktaş arasındaki puan farkının 9'a çıkacağını hesaplamıştım, ama Bursa 2-0 geri düştüğü maçı 3-2'ye getirerek köprünün altından daha çoook sular akacağını belgeledi. Fener'in fikstür avantajından bahsediyorlar, ama Fener İstanbul'daki her maçı kazanamıyor ki! Beşiktaş'ın eksik maçını kazandığı takdirde liderle arasını 5'e indireceğini düşünürsek şampiyonluk öyle çok da hayal gibi durmuyor. Ama Beşiktaş'ın sahadaki basiretsizliğini ve beceriksizliğini de göz önüne alarak bundan sonra kaç maç kazanabileceğini düşünüyorum, sonra vazgeçiyorum düşünmekten, çünkü bulacağım sonuç hoşuma gitmiyor. Ligin bundan sonrasını gayet sakin, sessiz, durağan bir şekilde takip edeceğim. Nasıl olsa bizden bi bok olduğu yok, fazla heveslenmeden izlenecek bir lig Beşiktaşlılar için. Amaaaa, buradan gelip de şampiyon olursak Fenerlilerle Galatasaraylılarla, hatta Trabzonlularla bile (yazık lan, onlar da insan) çok fena John Benjamin Toshack geçerim, orası ayrı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder