Arabanın Torpidosuna Sokarım!!!!!

Arabanın Torpidosuna Sokarım!!!!!
Murat Özarı: - Eğer var ya bak sana Fikret Engin sana bişey söyliyim, bak bi dakka ya, bi dakka sana bişey söyliyim, o Teoman, sen şimdi burdasın ya, sen benim arkadaşımsın, Fikret Engin, ben senin için ölüme giderim. Fikret Engin: - Eyvallah, ben de giderim abi, tamam. Murat Özarı: - Sen benim kader arkadaşımsın. Teoman Bey, sana benim yanımda öyle vuracak var ya, O Teoman'ı var ya, arabanın torpidosuna sokarım!!!

15 Nisan 2011 Cuma

Schalke ve Galatasaray


Alman Ligi'nde 10. hafta oynandığında Felix Magath yönetimindeki Schalke topladığı 6 puanla ligin dibinde kalınca herkesin aklına bir sezon önceki Hertha Berlin örneği geldi. Öyle ya, "düşmez, toparlanır, içerideki maçlarını kazanıp ligde kalır" denen başkent ekibi sezon sonunda ikinci ligi boylamıştı. Magath'ın sezon başından beri yönetimle sürekli ters düştüğü konuşuldu. Schalke taraftarı da tehlike sinyallerinin farkına erkenden vardı, ve neredeyse her iç saha maçında futbolculara gerek pankartlar, gerekse tezahüratlarla kötü bir sürpriz istemediklerini açıkça anlattılar. Magath sürekli "toparlanacağız, daha iyi olacağız" derken kendi inanıyor muydu bilinmez ama, Schalke'li futbolcuların 11. hafta oynanan St Pauli maçından önce takımı içinde bulunduğu durumdan çıkarmak için kendilerince çözüm aramak için yaptıkları toplantı mavi-beyazlıların dönüm noktası oldu. Takım ayağa kalktı, ligde alınan üstüste galibiyetlerle orta sıralara tırmandı. Kupada ve Avrupa'da yola devam edildi. Fakat Magath gidiciydi. Yönetimle arasında ligdeki kötü sonuçlardan daha ciddi problemler vardı hocanın. Lig sonu görevden ayrılması kesinleşmişti ki, yönetim ani bir kararla ayrılık tarihini Valencia ile oynanan ikinci maçın hemen sonrasına çekti. Bu önemli gelişmeler yaşanırken takım ise ligde idare etmiş, kupada Bayern Münih'i yenip finale çıkmıştı. Göreve getirilen yeni isim ise 2004-2005 yılında Schalke'yi çalıştıran Ralph Ragnick oldu. Ragnick'li Schalke geçen sezonun şampiyonu İnter'i iki maçta da mağlup ederek yarı finale çıktı, kupada ise Duisburg ile oynayacakları finali beklemeye başladı. bundan 4 ay önce küme düşme korkusuyla yüzleşen Schalke taraftarı şimdi "acaba Şampiyonlar Ligi finali oynayabilir miyim" diye düşünüyor. Şu an gelinen noktada futbolcuların bunca iç karışıklığa rağmen gösterdikleri karakterin büyük payı olduğu gerçek. Yaşanılan kaosa hiç takılmadan takımı içine soktukları durumdan kurtarıp 2 kupa kazanabilecek (Manu ve Barcelona'yı yenip!!!!)  konuma getiren bu adamlar bence övgüyü hakediyor.


Bir de bu yukarıda incelediğimiz örneğin Türkiye'deki benzerine bakalım. Ülkemizin tek Avrupa Kupası kazanmış takımı Galatasaray da çok çalkantılı bir sezonu geride bırakacak. İşler her anlamda çok kötü giderken, futbol takımı da gidişata Schalke'liler gibi başkaldırmak yerine uymayı tercih etti. Galatasaray'lı futbolcular bir türlü forma inancı taşıdıklarını kanıtlayacak o kıvılcımın fitilini ateşleyemediler. Yönetim, teknik heyet her gün tartışmaların odak noktasındayken takım kafasını divan kuruluna değil, sahaya çevirmeyi beceremedi. Kimse elini taşın altına sokmadı, sokamadı. Fenerbahçe'ye gitmesin diye kaptanlık verilen 87 doğumlu Arda gayet doğaldır ki, bir kaptanın yapması gerekenleri yapamadı, gereken ağırlığı ne Sami Yen'e, ne Aslantepe'ye, ne idman sahasına, ne de tribüne yansıtamadı. Maç esnasında saha içinde kavgalar yaşandı, çoğu futbolcunun aylardır birbirleriyle konuşmadıkları, hatta selamlaşmadıkları söylentileri ayyuka çıktı, hatta birbirlerine bilerek pas vermeyen oyuncuların olduğu iddia edildi!!!  Galatasaray'da yaşandı bunlar, düşünebiliyor musunuz? Futbolcular en fazla kenetlenmeleri gereken anlarda sorumluluk almak yerine, kendi egolarının, kendi hırslarının kurbanı oldular. Takım kaybettikçe bozuldu, bozuldukça kaybetti. Kadrosu Fenerbahçe ve Beşiktaş'a daha aşağı seviyede denilebilecek Galatasaray takımının bu rakiplerin gerisinde kalması kabul edilebilirdi belki, ama son 6 haftada alınan 1 puanla ligin dibine yağına taş bağlanmış misali çökmesi, bunu yaparken de çoğu zaman, takım halinde veya bireysel, hiç mücadele vermeyip çırpınmaması işin acı yanı. Üzerlerine giydikleri 100 küsür yıllık tarihi olan o kutsal formanın hakkını vermeye çalışmamaları başka, çalışıp da verememeleri ise bambaşka bir durum.  Beşiktaş ve Fenerbahçe taraftarının genelinin aksine ben Galatasaray'ın içinde bulunduğu bunalımdan çıkmasını istiyorum. Galatasaray maçlarını izlerken şahit olduğum sahadaki vurdumduymazlık beni rahatsız ediyor. 4 yıllık lise hayatım boyunca her sezon şampiyon olarak pazartesi günlerini bana zehir etmiştir belki bu takım, Fener'i rahatlıkla yendiğimiz dönemlerde bile sürekli çelme takmış, tadımı kaçırmıştır, ama ezeli rakiptir işte.. Benim için her Galatasaray maçı kıymetlidir, heyecan sebebidir. Ama sanıyorum ki, benim duyduğum heyecanın, hırsın yarısını o formayı taşıyanlar duymuyor. Duymuyor ki, Galatasaray armasını ligin dibinden çıkaracak kararlılığı gösteremiyorlar. Kimse hoca, yönetim, kadro kalitesi cart curt demesin. Futbolcular biraz inansa, Galatasaray bu sezonki 15 mağlubiyetin en az 5 tanesini almazdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder