Arabanın Torpidosuna Sokarım!!!!!

Arabanın Torpidosuna Sokarım!!!!!
Murat Özarı: - Eğer var ya bak sana Fikret Engin sana bişey söyliyim, bak bi dakka ya, bi dakka sana bişey söyliyim, o Teoman, sen şimdi burdasın ya, sen benim arkadaşımsın, Fikret Engin, ben senin için ölüme giderim. Fikret Engin: - Eyvallah, ben de giderim abi, tamam. Murat Özarı: - Sen benim kader arkadaşımsın. Teoman Bey, sana benim yanımda öyle vuracak var ya, O Teoman'ı var ya, arabanın torpidosuna sokarım!!!

16 Şubat 2011 Çarşamba

Üzülmez mi, Üzülür tabi...


Terlikti, küfürdü, yumruktu, tokattı derken Beşiktaş'ta bir devir kapandı. 11 yıldır aralıksız Beşiktaş forması giyen kaptan İbrahim Üzülmez başkanın tabiriyle "dünyada bir ilk gerçekleştirilerek" başkanın bizzat kendisi tarafından canlı yayınlanan basın toplantısıyla kovuldu.  "Evladım" dediği adamı kovacağı basın toplantısının başında etrafa gülücükler dağıtan Başkan Demirören, kaptana bizzat veda edip onu onurlandırmak adına orada olduğunu söyledi fakat, kazın ayağının hiç de öyle olmadığının herkes farkındaydı aslında. Başkan ilk sözü kendisi alarak öncelikle İbrahim Üzülmez'i ne kadar sevdiğinden bahsetti, onun Beşiktaş için ne kadar değerli olduğundan dem vurdu ve en nihayetinde kimsenin Beşiktaş'tan büyük olmadığını, yapılan böylesine bir hatanın tolere edilemeyeceğini söyledi. Sözü kaptana bıraktığında ise, kelimeler boğazında düğümlenip kalmıştı sanki Üzülmez'in. Gece burnunun direği sızlaya sızlaya hazırladığı konuşmasının yazdığı kağıda baktı, baktı, yanında oturan demokrasi ve özgürlük savaşçısının duymak ve duyurmak istemeyeceği tüm o cümleleri yutarak o pek de iyi olmayan Türkçe'siyle, sırf kalp kırmayıp saygısızlık etmemek için her kelimesini özenle seçerek konuştu. Kimbilir neler söyleyecekti, "ayıp ettiler, bu kadar kolay olmamalıydı, en azından sezon sonunu bekleselerdi, kadro dışı bıraksalardı" diyecekti, diyemedi. Kimbilir en doğal hakkını kullanarak kendini savunacak " bu işin tek suçlusu İbrahim Toraman'dır, Gaziantepspor'dan beri aramızda bir husumet var, herşey onun yüzünden oldu, kabak benim başıma patladı " diyecekti, yapamadı. Yıldırım Demirören ise aklınca, taraftarın Üzülmez'in kovulmasına yönelik tepkisini onu kendi elleriyle uğurluyormuş gibi yaparak yumuşattığını düşünerek kendisiyle gurur duyuyordu, Üzülmez ağzından zar zor çıkan kelimelerle son derece vurgusuz ve kendisinden başka kimseyi suçlamayan cümleler kurarken. Kendisinin oraya asıl geliş sebebinin Üzülmez'in ağzından çıkabilecek yargılayan, kendini savunan sözlere engel olabilmek ve taraftar tepkisini "bakın, ben de çok üzüldüm" gibisinden davranarak yumuşatmaya çalışmak olduğunu kimsenin aklına getiremeyeceğini düşünüyordu büyük ihtimalle.
Basın toplantısında konuşulanlar başlı başına garip, manasız ve çelişkilerle doluydu. "Dünyanın izlediği yıldızlar topluluğu Beşiktaş'ın bünyesinde soyunma odasında futbolcu dövenler var" dedirtmemek için kovuyordu İbrahim Üzülmez'i başkan, ama aynı zamanda bu kabul edilemez bir gaflete düşerek soyunma odasında takım arkadaşına saldıran adama istediği zaman altyapıyı emanet ederek kendisini tekrar Beşiktaş bünyesine katmakta bir sakınca görmeyeceğini de üstüne basa basa vurguluyordu kendisi. Son derece şovenist tutumlar sergileyerek acısının çok büyük olduğunu her fırsatta yeniledi, evine gittiğinde karısını ağlarken bulmuştu, dün gece gözüne bir damla uyku girmemişti  ve daha neler neler. İbrahim ise tepkisizdi artık, bu toplantının nereye doğru gittiğini kavramıştı, çok da fazla bir beklenti içine girmeden başkanın söylediklerini gerek sözle, gerek kafasını sallayarak onayladı, hatasını kabul etti, özür diledi. "Sahada bana küfredilmesine dayanamazdım, 2 çocuk babası 36 yaşında bir insanım ben" diyecek oldu, ama başkan onu da "Toraman ortaya etmiştir o küfürü, İbrahim üzerine alınmıştır"a bağladı. Toplantının galibi ve mağlubu daha başlarken belliydi, sürpriz çıkmadı. Kendini tam anlamıyla ifade etmek ve biraz olsun rahatlamak amacıyla bu toplantıyı düzenleyen İbrahim Üzülmez'in tek elde edebildiği, büyük başkanın müthiş bir jest yaparak ona hediye ettiği kaptanlık pazubandı oldu.
Biz bu adama çok küfür ettik zamanında, o bir türlü kaldıramadığı kafası ve bel hizasından yukarı çıkmayan ortaları yüzünden, yalan yok. Kimi zaman saçıyla dalga geçtik, kimi zaman havaalanında ayakkabının arkasına basarak yürümesiyle. Ama öylesine içten, öylesine bizden oynadı ki, küs kalmadık ona hiç, hemen geçti dargınlığımız. Sahanın ortasına göğsünden çıkarıp kalbini koyuyordu adam. Top ona çarparak auta çıktığında yerleri yumrukluyordu hırsından, kendinden 10-15 yaş küçük adamları kovalıyordu taa kendi kale çizgisine kadar, hiç yorulmadan. Neler gördük İbrahim'le biz, neler...Daha ilk senesinde, hatta ilk maçında Levski Sofia'yla İnönü'de oynadığımız maçta Nouma'ya attırdığı gol sanki dün gibi hafızamda. Yıllardır Sami Yen'de yenemediğimiz Galatasaray'ı sadece yürümek için kullandığı sağ ayağıyla attığı golle dize getirişimiz, Fatih Terim'in kulübede "İbrahim'in sağ ayağından gol mu yenir ulan!!" diye çıldırışı, bu sezonki Fener maçında ilk yarının ortasında sağ beke çekilişi ve maç sonuna dek oradan bir daha kuş uçurtmayışı...11 yılda tonla hatıra bıraktın bize kaptan. Ve hep o bıraktığın anıları hatırlayacağımız gibi bunu da hatırlayacağız ki, sen üzerine formayı geçirip de sahaya çıktığında elinde avcunda ne varsa hepsini ortaya koydun. Bir de diyorsun ya hani" bana hakkınızı helal edin" diye, nasıl olur da aksini söyleriz ki, ananın ak sütü gibi helal olsun hakkımız sana İbrahim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder