Arabanın Torpidosuna Sokarım!!!!!

Arabanın Torpidosuna Sokarım!!!!!
Murat Özarı: - Eğer var ya bak sana Fikret Engin sana bişey söyliyim, bak bi dakka ya, bi dakka sana bişey söyliyim, o Teoman, sen şimdi burdasın ya, sen benim arkadaşımsın, Fikret Engin, ben senin için ölüme giderim. Fikret Engin: - Eyvallah, ben de giderim abi, tamam. Murat Özarı: - Sen benim kader arkadaşımsın. Teoman Bey, sana benim yanımda öyle vuracak var ya, O Teoman'ı var ya, arabanın torpidosuna sokarım!!!

14 Kasım 2010 Pazar

0-2'lik net ve rahat (!) bir galibiyet...


Ardı ardına gelen yenilgiler ile özellikle lig için geri dönüşü olmayacak bir yola giren Beşiktaş, Genclerbirligi'nin yükselen formu ve son haftalarda aldığı sonucların da etkisiyle bir puan kaybı da burada yaşayabileceği korkusuyla Ankara'ya gitti. Bobo'nun sakatlığı, Fatih'in de Schuster tarafından tamamen silinmesi Beşiktaş'ın özellikle gol yollarında zorlanacağını belli ediyordu. Fakat Beşiktaş tüm bu tedirginlik ve eksiklere rağmen maça şaşılacak derecede iyi başladı. Rakibini kendi alanına sıkıştırdı, özellikle Quaresma'nın sürüklediği kanat akınları ve Guti'nin araya bıraktığı toplarla Genclerbirligi kalesini epey bir zorladı. Ankara ekibi bu dakikalarda oyuna sadece faul yaparak katkıda bulunabildi. Genclerbirligi Besiktas'ın artık herkes tarafından bilinen acizligini kullanmak icin kendi sahasının ortalarında yakaladığı topları cok cabuk rakip savunmanın arkasına atarak gol bulmayı deneyip de isabet olarak cok yetersiz kalınca, Ernst ve Aurelio kazandıkları topları akına cevirmede hic sıkıntı yaşamadılar. İlk 25 dakika geri kaldıgında LigTv istatistiklerine göre Beşiktaş 100 isabetli pas yaparken, Genclerbirligi ise sadece 18'de kalmıştı. Fakat  ne olduysa bu dakikadan sonra oldu. Gençlerbirliği topu yere indirip orta saha oyuncularını biraz daha öne çıkarınca Beşiktaş kalesine rahat rahat inip tehlikeler yaratmaya başladı. Hurşut ve Serkan Çalık Jedinak'ın ara paslarıyla ceza sahasına girmeye çalışırlarken uzaktan kaleyi de yoklamaya basladılar. Kimsenin gol beklemediği bir anda soldan kale ağzına kesilen topa yükselmeye çalışan Tabata, Murat tarafından düşürülünce Beşiktaş Guti'yle haybeden bir gol bularak soyunma odasına önde gitti. Penaltı pozisyonu bana göre hakem takdirine bırakılacak cinstendi. Çalınmasaydı, kimsenin "hakem golümüzü yedi anane" diye ağlayacağını sanmıyorum.
İkinci yarıyı değerlendirmek için harcayacağım zamana yazık aslında. Beşiktaş ilk 10 dakika rakibiyle mücadele etmeyi, geri kalan 35 dakika ise kalan zamanı eritip 1-0'la buradan kazasız belasız İstanbul'a dönmeyi düşündü. Ekran karşısında benimle birlikte çıldıran milyonlarca Beşiktaş taraftarı, Ersan'ın kafasını kaldırıp kim var kim yok diye bile bakmadan ileriye vurduğu topları, Rüştü'nün kıçının başının sakatlığını, Quaresma'nın gereksiz siniri ve kendini oyundan attırma çabasını, Holosko'nun üzüntü veren perişan halini ve Brezilya'dan transferimiz yeni ön liberomuz Mert Nobre'nin mücadelesini izledi. Tam ana avrat söverek televizyonun başından kalkıyordum ki, Quaresma güzel bir çalım ve enfes bir pasla Hilbert'e at şunu da gidelim artık dedi. Maçı izlemeyen biri skordan haberi olunca rahat kazanılmış bir maç oynadığını düşünebilir Beşiktaş'ın. Fakat ikinci yarı oyuna giren Billy Mehmet'e şişirdigi toplarla gol arayan Genclerbirligi'nin bu kadar basit acıklanabilecek oyun planı ile Beşiktaş'ı son yarım saat sahasına hapsetmesini izleyen yenmis tırnaklı, yoluk saçlı Beşiktaşlılar, takımın ne kadar Allah'a emanet gittiğinin açık bir göstergesi.

Not: Quaresma'nın kosup mücadele etmesi için ille de İnönü'de oynaması gerektiği gercegini de ögrenmis olduk bu arada. Bir de Guti'ye Allah zeval vermesin. Topu en az 1 rakibi geçecek şekilde arkadaşlarına ulaştırma cabası ve bundaki basarısı gözümüzü okşuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder